DİNDE ÖLÇÜ VE SINIR
Günah mı alıyoruz, yoksa sevap mı alıyoruz,
kim aldanıyor, kim kaybediyor. Ama Kur’anın
mealini Türkçe okuyup kendileri gözleriyle
görüp ikna olsalar, kimse kimseye teslim
olmayacak, doğru yolda buluşacaklardır.
Bir misal daha verelim ve ölçüye bakalım
“Yoluna gücü yetenlerin Kâbe’yi (beyti evi)
haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir
hakkıdır.” (3/Ali İmran 97)
“İnsanlara haccı ilan et, gerek yaya olarak, gerek
hertürlü bineklerle” (22/Hac,27)
Zengin olup yoluna gücü yetenlerin ömrün
de bir defa hac yapmaları farzdır. İlginç Hz.
Peygamber’in ömründe bir defa haccı var,
ikinci, üçüncü haccı yok. Hz peygamberin
ömrü Mekke ve Medine’de geçmiş, ama ömründe
bir haccı var, fazla yapmamış ölçüye
ve sınıra uymak için, Allah öyle istemiş emretmiş,
Hz. Peygamber’de buna uygun olarak
bir hac yapmış, memleketi olduğundan yani
yakın olduğundan fazla yapabilirdi ama yapmamış,
Allah’ın emri bir defa olduğu için bir
hac yapmış.
Peki, biz ne yapıyoruz? Hac ve umre için iki,
üç, beş, on daha fazla ölçü kaçmış mı? Kaçmış.
Sınır aşılmış mı? Aşılmış peki sevap olur
mu? Olmaz. Niye, o para ile (üç bin, beş bin,
on bin kişiyi düşünün) evlenemeyen genç,
ihtiyar fark etmez, insan evlendirilecek, zinanın
yolu kapatılacak, evi olmayan fakirlere ev
yapılacak, yiyeceği, giyeceği, barınacağı, ısınacağı
ve diğer ihtiyaçları giderilecek. Allah
böyle istiyor.
Canım para benim değil mi giderim, oranın
tadı başka. İşte yandın ölçü, çizgi, sınır kalmadı
O paranın fazladan senin olduğunu Allah
herhalde biliyor.
Allah’a ve Peygamber’e uymamak, kafa tutmak,
red etmek budur. Allah’ın koyduğu ibadet
emrine karşı gelip yerine kendi nefsimizin
isteğini yaptığımızdan iş çığrından çıktı,
şirke, günaha bulaştı. Ben genel konuyu açıklamak
için bunu söylüyorum; Yoksa kimseyi,
şahısları, kurumları, başkalarını, sizler şirke
düştünüz demiyorum. O benim yetkimde
değil. O yetki Allah’ın yetkisidir. Bunun böyle
bilinmesini isterim.
Toplumu ilgilendiren şu misali de verelim.
Başta Kur’an, hadis, siyer ve Hz. Peygamber’in
hayatını anlatan eserler incelendiğinde,
şu tablo ibretle gözümüzün önüne serilmektedir.
Hz Peygamber’in başta Mekke’den hicret
ettirilişi. Taifte İslam’ı anlatmak için gittiğinde
taşlanması, Uhutta Hz. Hamza’nın şehit
edilmesi ve diğer şehitlerle Müslümanlara
yapılan eziyetler olmak üzere, en önemlisi de
Allah’ın kendisine karşı yapılan şirk, isyan,
günah, küfür başta olmak üzere bunları yapanların
ölmeden pişman olup, tevbe etmeleri
halinde affedilecekleri güvencesidir.
Eğer insanlar pişman olup bir daha o günahı
yapmayarak tevbe ederlerse, Allah onları
affedeceğini müjdeliyor. Allah affediyor, Hz.
Peygamber’inde gerek kendisine karşı yapılan
bütün haksızlık, iftira, kötülükleri Mekke’den
Medine’ye hicret, Taifte taşlanmak
olmak üzere pişman olup tevbe edenleri Allah’ın
ölçüsüne uyarak o insanları affetmiştir.
Hz Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi Hz. Hamza’nın
ciğerini dişleyen Hindi ve savaşta
Müslüman olmadan önce pek çok Muslüman’ı
şehit eden, Halit Bin Velid’i, daha nicelerini
Allah tevbe ettikleri için affetmiş, bağışlamış
ve Hz. Peygamber de Allah’ın emrine
uyarak affetmiştir. Teferruatını kaynaklardan
isteyenler okurlar.
Şimdi biz kendimize bakalım. Küçük büyük
birbirimize yaptığımız hataları affediyor muyuz?
Eğer affedip barışıyorsak Alah’ın koyduğu
ölçüyü korumuş oluruz. Küslüğümüz,
kinimiz devam ediyorsa, küs olarak barışmadan
ölenlerimiz varsa, ölçü kaçmış sınır
aşılmıştır. Bunlar hafife alınacak, küçümsenecek
işler değildir, buradan ya sevap veya
günah alacağız fark bu.Müslüman kardeşim,
dikkat ediniz! Küs olan insanları barıştırmak
için ne yapıyoruz? Şunu yapıyoruz; lafını
ediyoruz, belki kerhen bir defa barıştırmak
için gidiyoruz tamam. Hâlbuki onları barıştırmak
için gerekiyorsa üç, beş, on defa gitmek
gerekiyor. Şartları zorlamak gerekiyor.
İhtiyaçlarını eksiklerini alarak, bu barıştırmak
isteyenlere düşen görev.Ya barışmak istemeyenler,
tamam belli ölçüde haklı olabilirsiniz,
gururunuz kırılmış, maddi ve manevi zarara
uğramış olabilirsiniz. Ama bunlar sizi kurtarmaz:
Sevap yerine günahla tanışırsınız. Bize
ne olmuş ki Allah’ın affettiğini Peygamber’in
unuttuğunu biz affetmiyor ve unutmuyoruz?
Bir de nefsine yenik düşüp diyor ki, Allah Cehennem’e
atsa yine barışmam, diyor.