DİKKATE ALINMAYAN KUR’AN DA Kİ AYETLER 5

“Allah bütün görünmeyenleri gaipleri bilir. Sırlarına da kimseyi ortak etmez.” (72/ Cin 26)
“Allah’ın, onların sırrını da fısıltılarını da bildiğini ve gaybları çok iyi bilen olduğunu da hala anlamadılar-
mı?” (9/ Tevbe 78)
“Allah size işte böylece ayetlerini açıklar ki düşünüp anlayasınız.” (2/Bakara 242)
Biz, Allah’ın bu ayetlerini niçin dikkate almıyorsunuz? Niçin unutup ve ya yok sayıyorsunuz dediğimizde diyorlar ki, kafaları karıştırma, fitne çıkarma, bunları söylemenin yeri ve zamanı değil diyorlar. Biz ister açıklayalım ister susalım, Allah dininin hükümlerini Kur’an da bu ve diğer ayetlerde açıklamıştır. Karar verme insanlarda ve ben Müslüman’ım diyenlerde. Ya Allah’ın hükmüne teslim oluruz veya yalanlayıp küfre ve şirke batarız.
FİTNE: İmtihan, karışıklık, küfür, mazeret, bela, azgınlık, sapıklık, günah, rezillik, ayrılık, sıkıntı gibi benzeri manalarda kullanılır.
KÜFÜR: İmanda olunup olunmadığında kuşku bırak-mayacak, kesinlik kazandırıcı halin adıdır. Gerçeği örtmek, kabullenmemek, yalanlamak, gizlemektir. Din ve imana ihtiyacı olan Allah değildir, insandır.
“Fitne (karışıklık) çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.” (2/Bakara 191)
Fitne ve karışıklık çıkarma şu andaki söylenildiği anlamda olsaydı bu takdirde Peygamberler ve bizim Peygamber’imiz (s.a)in vahy geldikten sonra kavmine ve insanlığa getirdiği dine davet etmeninde fitne olduğunu söylemek mümkün olurdu. Çünkü Mekke müşrikleri Peygamber’imizi ve diğer Peygamberleri de milletleri aynı mazeretle şuçlamışlardır. Hz. Peygamber’imize (a.s) aramıza ikilik mi sokmak istiyorsun? Fitne ve karışıklık çıkarmak mı niyetin gibi, buna benzer laf ve kelimelerle şuçlamak istemişlerdi.
Eğer mutlaka bir büyüğün ölçüsü ile hareket etmek gerekiyorsa, bu ölçü yanlış anlaşıldığından, dünya kuruldu kurulalı bu yanlışlık devam ediyor. O zaman diyoruz ki, en büyüğün ölçüsü kim olursa olsun, yaratılan insanın değil, ölçü insanları yaratan Allah’ın olmalıdır. Çünkü Allah olmak üstün olmayı gerektirir. Ölçüde din koyma yetkisi Allah’ındır. Doğruların açıklanması bir fitne olmadığı gibi nifakta değildir. İsterse zamana, ortama ters düşsün. Aksi olsaydı insanoğlu hiçbir zaman doğrularla buluşamazdı.
Adam öldürmede ölen belli, öldüren belli iken, fitne çıkması halinde, ne fitne, ne fitneci, nede kimleri sarıp mahvettiği belli olmaz. O zaman, herkesin bir doğrusu olur ki, doğrular çoğalır. Doğru tektir, oda Allah’ın Kur’an’da açıkladığı doğru din anlayışıdır. Fitne, ayetlerin açıklamasına bakılırsa küfrü, şirki, bozgunculuğu simgeleyen inanç ve ameller olarak karşımıza çıkmaktadır. Nice yanlış inanışlar, halkın dini haline gelmiş, nice itikat ve amel, yanlış olduğu için, kitap ve peygamber (as) lerce yanlışlığı ortaya konunca, ilk tepki fitne ve fitnecilikle suçlanmışlar, çok güçlükler çıkartılmıştır. Nasıl ki yeryüzünü kaymaktan dağlar alı koyuyorsa, insanı da kayıp düşmekten Allah’ın ipi Kur’ana sımsıkı sarılmak koruyacaktır. Malların, çocukların, ticaretin insan için fitne olması da bir itminanın sonucudur. Allah cümlemizi kazananlardan etsin.
CAHİLLİK: Bilinmeyen anlamına geldiği gibi, bilip yanlışlıkta ısrar eden anlamına da gelir. İslam öncesi devre cahiliye denildiği gibi, kişi için de cahiliye zamanı denir. Cahiliye terimi toplum için kullanıldığında doğruların bilinmediği devri anlatırken, kişi ve fert için de doğruları
bilmediği zaman anlatılmaktadır.
“De ki: Ey cahiller! Bana Allah’dan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” (39/Zümer 64)
“Allah kuluna kâfi değil mi, yetmiyor mu? Seni Allah’dan başkalarıyla korkutuyorlar.” (39/Zümer 36)
Müşrikler Hz. Peygamber’imize, tanrılarımızı, veli ve evliyalarımızı kötüleme, sonra onlar seni çarpar! diyorlardı. Hz. Peygamber’imiz (as) Halid Bin Velid’i UZZA adlı putu kırmak için gönderdiğinde, putun bekçileri Halid’e: Bak o öfkelidir, sakın başına bir şey gelmesin diye tehdit etmişlerdi. Halid gidip putun burnunu kırmış, tehdit ve korkutmalarının sonuç vermediği böylece ortaya çıkmıştı. Bugün de benzeri şeylere tarikat şeyhleri, müritlerini inandırıyorlar. Gerçekten insanlar Allah’ın kulları iken, nasıl olurda başkalarını Rab edinir ve onlara kulluk ederler. Elbette ki bu hal cahilliktir. Cahillik bilmezlik ise, bu kadar cahillik olur mu?Şunu belirtmek gerekir ki, cahiliye bilmezlik, doğruyu bilmemek, ya da bildiği halde amel etmemek, yanlışta ısrar etmektir. Bilmezlikden, cahiliyeden kurtulmanın yolu Hakkı bilmektir,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.