ALLAH, KİTAP (KUR’AN), DİN VE PEYGAMBER’İ GÖREVLERİYLE ANLAYIP İNANMAK. 2

Allah  varlığında  başka şeylere  muhtaç  değildir.  Öyleyse  bu nasıl  oluyor diye  sorulursa,  işte orası  İman  ve teslimiyet  alanıdır.  Bundan  ötesini şu  ana  kadar  insan  aklı  çözememiştir.

Şöyle  düşünülebilir. Allah  vardır. Ve  Allah  yoktur. Biz  Allah  vardır  ve  yetkileri  kimseyle paylaşılamaz  diye  şahitlik  ediyoruz.  Eğer  Allah  varsa,  yok  diyenler  zarar  ederler  ve hesabını  mutlaka  verirler.  Eğer  Allah  yok  deniyorsa  inananların  hiçbir  kaybı  olmaz  çünkü  hiçbir  kimseye  sorgu  sual olmaz.  Ya  varsa  ne  olacak  bunu niçin  düşünmüyoruz. Elbette ki, hesap  vardır  ve olacaktır,  buna da  inanıp  iman  ediyoruz.  Allah’a  iman,  O’nu  bilmeye  bağlıdır,  bilinmeyene  inanılmaz.  Bizim  Allah  hakkında bildiklerimiz,  Allah’ın  Kuran’da  bize açıkladığı  ve  peygamberimiz’’in  hadislerinde  verdiği bilgiye  dayanır  ve  yarattığı  tüm  varlıkları  incelediğimizde  varlığını  hisseder  ve  anlarız. Allah  bize  bu  bilgileri  sıfatları  ve  fiilleriyle  bildirmiştir.  Allah  zatı  hakkında  bilgi  vermemiştir.   Yani  Allah,  varlık  olarak  nedir?  Allah’ın  varlığını  meydana  getiren  nedir?  Bunlar  hakkında  bilgi  verilmemiştir.  Mesela  bizim  varlığımızı  meydana  getiren  şeyler  vardır.

Bunlar  et,  kemik, kan, su gibi  şeylerdir  veya  bir evi  meydana  getiren  şeyler  demir,  kum,  çimento,  kireç  ve  sair  şeylerdir.  Ama  Allah’ın  zatı  hakkında  Kuran’da ve hadis’lerde hiçbir  bilgi  verilmemiştir.  O zaman  şöyle  bir  soru  olabilir.  Görmediğimiz  Allah’a  nasıl  inanalım?  Peki,  öyleyse  görmediğimiz  şeylere  inanmayalım  mı?  Şimdi soruyorum.  Sesimiz  var mı?  var,  sesimizi  inkar  edebilir miyiz?  Göremediğimiz  ve görmediğimiz  için?  var,  ama  göremiyoruz,  sesimizin  varlığını  hissediyoruz,  rüzgar esiyor, fakat  göremiyoruz,  teneffüs  ettiğimiz  havayı  göremiyoruz  diye  bunları  inkar mı  edelim? Varlıklarını  sadece  hissediyoruz.                                                                                                                                                                                           Bir  tarla  düşünün ki,  çok sayıda bitkiler  ve  meyveler  yetişen. Aynı hava’yı  ve  aynı  suyu, aynı  gübreyi  ve aynı  güneşi alan,  bitkiler. Kendilerine  lazım  olan,  vitamin  ve  mineralleri, topraktan,  nasıl alıp  ve  kendi  bünyelerinde toplayarak,  görevi  gereği  insanlığa  ve canlılara  ikram  ediyorlarsa?  Aynı,  yan  yana,  topraktan  çıkan,  meyve  ağacı  veya  yeşil  sebze  ot  yaratanımızdan  öyle  bir emir almış  ki,  acı  ayrı,  tatlı  ayrı,  ekşi  ayrı  A,B, C, D  vitaminleri  ya  ayrı  veya  birlikte  bulunuyorlar.

Yemyeşil  bitkiden,  rengarenk  çiçekler  oluyor,  kırmızı,  beyaz,  mavi,  yeşil,  mor  ve sarı  gibi,  çok  çeşitli  renkte  ve  kokuda, lezzette  üreyip,  Allah’tan  aldıkları  görevlerini yapıyorlar.  Peki,  bunlar  hangi  fizik,  kimya,  iktisat,  hukuk  fakültelerini  okumuşlar da, kendilerine  lazım  olan  vitamin  ve  mineralleri  topraktan  alarak  yetiştirip,  depoluyorlar. İşte bunlara  bu  görevi  veren,  geliştiren,  yetiştiren  ilahi  bir  kanuna  göre,  zamanı  ve  iklimi  ayarlayan  bir  güç  var.  Bu  güce  ilahi  güç  diyoruz. Bu  gücü  yetkisinde bulunduran, yöneten  varlığa  da  Allah  diyoruz.  Bu  varlığı  gözümüzle  göremiyoruz  fakat  hissediyoruz ki,  bu  varlık  Allah’tır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.