MEZHEPLER ARASINDAKİ İLİŞKİLER(2)
Öyleyse nasıl olur da mezhepleri, tarikatları, şeyhleri, ulemayı din koyan, dini belirleyen unsurlar olarak görmek ve kabul etmek mümkün olur?
“O halde Resul’üm öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.” (88/Gaşiye, 21)
“Onlar üzerine bir zorba ve despot değilsin.” (88/Gaşiye, 22)
Demek ki, Kur’an’dan delillendirilmeyen her şey, dine ilavedir. Allah rahmeti sebebiyle haramları (yasakları) sınırlı tutmuştur. Ancak yapılmaması gerekenleri de haramlaştırmamış ve yasaklamamıştır. Bunları bizim irademize bırakmıştır. Her dini yasak kötüdür, yapılmaması lazımdır. Ama her kötü gördüğümüz şey de dinen yasak değildir. Mesela yasaklanan hırsızlık yapmak, kul ve kamu hakkını yemek kötüdür. Kur’an’da haramdır, yasaktır. Ama sigara içmek kötüdür, isabetli bir davranış değildir, yapmamamız gerekir, fakat dinen haramdır diyemeyiz. Beğenmiyorsak, bunu kullanmayız, dini bir etiket kullanıp da haram diyemeyiz. Üç beyazdan sakının, denir. Şeker, tuz, un. O zaman sağlığa zararlı olan her şey haramdır demek mi gerekir? Kimi hastaya göre et, bulgur, acı zararlıdır, bunlar haramdır prensibi olursa, o zaman din çok zor bir yapıya bürünürdü. Allah ne indirdiğini, neyin helal neyin haram olacağını bildiği için, kolaylık istemiş ve dini kolaylaş-tırmıştır. Yani Allah’ın Kur’an’da açıklamadığı şeylere haram diyemeyiz. Ancak aklımızı kullanarak içmeyebiliriz, yemeyebiliriz, yapmayabiliriz. Yine de Allah’ın Kur’an’da haram olarak açıklamadığı şeyler ne ise, onları da içimiz kabul ediyorsa tiksinmiyorsak, seviyorsak, yiyebiliriz. Şunu da unutmamak zorundayız. Bunlar dini bir etiketle, yani dine göre haram diyemiyorsak, aynı şekilde bunlar dinin tavsiye ettikleridir, sevap diyemeyiz.
Allah’ın rahmetini hiç kimse sınırlayamaz. Allah’ın kolaylaştırdığı herhangi bir şeyi zorlaştıramayız. Kendi doğrularımızı da, kültürümüzü de, geleneğimizi de, görüşümüzü de, dindendir diye dayatamayız ve dinleş-tiremeyiz. İnsan o günkü şartlara göre hareket eder, isterse yapar zararı oluyorsa yapmaz, ama dinin emri veya yasağı diyemez. Şunu demek istiyorum: Allah dinimizi eksiksiz bir şekilde Kur’an’da açıklamıştır. Kim olursa olsun hiç kimsenin kendi fikrini, geleneğini, atalardan gördüğü, duyduğu şeyleri, âlim, ulema böyle demiş, böyle yapmış diyerek dine ilave yapması veya dinde olan bir şeyi yok demesi, dinde kabul edilebilir şeyler değildir. Çünkü Allah’ın din konusunda hiç mi hiç bir ortağı yoktur.
“Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitme-yecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur’an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkartmayın) Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir.” (5/Maide 101)
Ayet ne güzel açıklıyor. Allah unuttuğu için değil, affettiği, kolaylık istediği için bazı şeyleri açıklamaz; sorular sorarak işi güçleştirmemek ve aklımızdan uydurduğumuzu veya duyduğumuzu din zannedip, Kur’an’da aramaya kalkıp bak bu Kur’an’da yok, bu bana göre haram veya helal demek, dine ilave koyma ve dine hüküm koyma anlamına gelir.
Araplar on adet ok sapı ile bir nevi kumar ve şans oyunu oynarlarmış. Bunların yedisinde bazı paylar yazılı imiş. Üçü de boşmuş. Güvenilir bir kimseye bir torba içinden bunları teker teker çektirirlermiş. Dolu olarak çıkanlar mallardan hisse alır, onları da fakirlere dağıtırlarmış. Boş çıkanlar, yani boş çekenler de dolu çıkanların parasını öderlermiş. İslam’da bunlar da yasaklanmıştır. Eğer fakir fukaraya yardım yapılacaksa, bunu herkesin kendi helal kazancından ayırarak verilmesini ister. Ortaya mal ve para konarak oynanacak hiçbir şans oyununa din izin vermez.
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (5/Maide 90)
“Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını uydurma yollardan yerler ve Allah yolundan engellerler…” (9/Tevbe 34)
– Allah ile kullar arasında bir komisyonculuk, aracılık faaliyeti yürütenler, Allah’a kul olmak için, saf, temiz, iyi niyetli kişileri haraç tezgâhından geçirmeye çalışanlar, sevap oyunlarıyla milleti avundururken, ellerindeki servetlerini sömürüp soymaktadırlar. Ama bu din dışı hurafeleri besleyen, soyulup soğana çevrilen, yine onlardan zarar gören Müslüman halkın ta kendisi olmuştur. Halkı yüzlerce, binlerce parçaya bölmek, bu din sömürücüsü grupların öz sermayeleridir.