İNSANLIK ALEYHİNE İŞLENEN GÜNAHLAR.
Bildiğimiz gibi, bütün Peygamberlerin karsısında duranlar müşriklerdir. Misal İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed (a.s. ) gibi, İbrahim (as.) ın karşısında Nemrut, Musa ( as.)ın karşısında firavun, İsa (as.)ın karşısında Ferisiler, Muhammed ( as.) ın karşısında ise Ebu cehil ve taifeleri vardı, mesela Samiri, Belam Baura, Karun, Firavun, Nemrut, Ebucehil ve destekçileri dönemlerinin en katı dinlerinin savunucularıydı. Bunlar ateist değildiler, materyalist de değillerdi, uydurdukları şirk dininin savunucuları idiler. Mesela, İslam Peygamberi Muhammed ( as ) bakalım. Taif’te, Bedir’de, Uhud’da, Mekke’de İslam Peygamberine karşı kılıç çekenlerin, Peygambere ve diğer Müslümanlara eziyet edenlerin kaçı dinsizdi, veya ateist’ti hepside kendilerine göre atalarından duydukları ve gördükleri dine canları Pahasına sahip çıkan kimseler ve topluluklardır.
Her topluluk kendi zamanının Peygamberlerine karşı direnmişler ve kendilerine gelen Peygamberleri yalancılıkla suçlamışlar, Kabe’ye biz sahip olacağız, bakımını yapacağız, Allah’la aramızda koyduğumuz aracıları kaldırmak istiyor, veli’lerimizi, evliyalarımızı, şefaatçilerimizi yok sayıyor diye Allah’ın gönderdiği Tevhit dinine karşı, şirk dinine sahip çıkıyorlardı. Gerek diğer Peygamberlerden, gerekse İslam Peygamberinden sonra aynı söylem başka bir şekle bürünmüş, bunu korumak içinde siyasi, ekonomik sosyal kaynakları ellerine almışlar Allah’ın gönderdiği tevhit dinini baskı altında tutarak kendi güçlerini ve konumların korumak için emekle kapitalin yer değişmesine yani emeği ortadan kaldırıp haksız kazancın üstüne oturarak, toplumun çöküşüne sebep olmaktadırlar.
Allah, Kuran’da buna Mele, Aliler, teref ve Mütrefler diyor ve Allah Kuran’da servette yoksulun hakkı olduğunu açıklıyor. 51/ Zariyat 19. “ Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.” 17/ İsra 26. “Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver, gereksiz yere de saçıp savurma.” MELE: toplumun ileri gelen sözü dinlenir söz sahibi olan ve dinin temsilcisi, savunucusu, taraflı etraflı arkası olan, siyasi, ekonomik gücü elinde bulunduran kimselerdir. 7/ Araf 60. “ Kavminin ileri gelenleri ( MELE) dediler ki: Biz seni gerçekten apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.” Yine Araf 66, 75 , 88, 90, 2/ Bakara 246, 23/Müminun 24, 33 gibi Bu Mele takımı her şeye karar veren ancak hiç bir şeye karşı sorumluluk taşımayanlardır.
MELE: Genelde doğu ve güney doğu Anadolu bölgemizde biliniyor ve kullanılıyor. Güya dini bilen, dinde söz sahibi anlamında, sözü dinlenen, hatırı sayılır, saygı gösterilen kişi olarak kabul ediliyor. Bunun Irak, İran ve Suriye’ye yakın bölgemiz olmasından kaynaklanıyor olacağı tahmin ediliyor. Onun için Doğu ve Güney doğu Anadolu da toprak ağası sistemi devam ediyor ve ağalık sistemine başkaldırı yapılamıyor. 17/ İsra 16. “ Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşlarına iyilikleri emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helake müstahak olur, biz de orayı darmadağın ederiz.” Dikkat edilirse ayette Mütrefden bahsediyor, Kuran’ın deyimi ile Mütrefler kendilerine düşen görevleri savsaklayarak toplumun çöküşüne zemin hazırlayıp destek vermiş oluyorlar. yani zenginlerin mallarından fakirlerin hakkının Allah’ın emrettiği şekilde adil paylaşımı yapmıyorlar. 8/Enfal 53. “ Bu da, bir millet kendilerinde bulunan güzel ahlak ve meziyetleri değiştirinceye kader Allah’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır, gerçekten Allah işitendir ve bilendir.” 13/ Rad 11. “ … Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez…” Allah, bir millete, üstünlükler ve bazı nimetler verdiğinde o millet, şımarır ve ahlakını bozar da o nimete liyakatini kaybederse, Allah nimetini onların elinden alır. Ama, millet, kendi üstün meziyetlerini bozmadığı müddetçe Allah verdiği nimeti onların elinden almaz. Nedir bu meziyetler, Allah zenginlerin malında fakirlerin hakkı var buyuruyor, ama mütrefler yani mal ve servetle şımararak azanlar, bu mal benim değil mi kim karışır, zekat, sadaka ve yardım yaparken, Allah’ın emrettiği gibi değil de, işine geldiği gibi verirler. İşte meleler, doğruyu söylemeyip ses çıkartmadıkları, milleti aydınlatmayıp, iktidarda bulunanlara ve mal mülk sahiplerine yardımcı olmalarından dolayı kınanıyorlar. İmam Şafi şöyle diyor, “ Bir malda fakirin hakkı o malın sahibinin haklarından önde gelir. Çünkü Kuran, malın sahibi tarafından kullanılır hale gelmesini fakirin hakkının verilmesine bağlamıştır.” 16/ Nahl 71. “ Allah rızkı kiminize kiminizden daha bol rızık vermiştir. Bol rızık verilenler emirleri altında çalışan kimseleri servetlerine ortak etseler de, onlar da bu mal ve servetle kendileriyle eşit hale gelseler ya. Durum böyle iken vermeyerek Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar.” İşte onun için Kuran’a göre, insan hayatını kaosa çeviren ve toplumun dengesini bozan en büyük zulümlerden birisi de refahtan şımarılan azmadır.
İnsanı, onurunun doruğuna çıkartan değerlerden biri de tutarlı ve doğru olmaktır, yani sözüyle yaşayışının aynısı olmalıdır. Sen benim söylediğime bak yaptığımı ne yapacaksın anlayışı şu an ne yazıktır ki geçerlidir. 61/ Saff 2. “ Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri ne diye söyler durursunuz.” 61/ Saff 3. “ Yapamayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir günahtır.” Allah yarattığı insanın durumunu bildiği için bunca ayetleri ile insanları uyararak yapamayacağınız şeyleri ne diye söylüyorsunuz diye açıklayıp bunun Allah katında büyük günah olduğunu belirtiyor. Allah atalar dinine uymayın, Allah’tan başkalarından yardım, şefaat beklemeyin, Allah’la aranıza aracılar koymayın, fakirlerin hakkını verin diye uyarmasına rağmen, insanlardan bazıları Allah’ın emirlerine karşı hala şeyhlere, türbelere, efendilere ve çeşitli nesnelere bağlanarak onlardan yardım bekliyorlar ve bunlar bizi Allah’a yaklaştıracak ve şefaat edip bizi kurtaracak diyorlar. Allah size verdiğim malda fakirlerin hakkı var, fakirlerin hakkını verin diyor, ama insanların bazısı hayır yaparken malın işe yaramazını, değerinden düşeni ve az miktarda olanını veriyorlar.
Yani Müslüman’ız diyorlar çok güzel, ama Müslüman’ın yapması gerekeni Allah için yapmıyorlar, söylemleriyle yaptıkları birbirini ne yazıktır ki tutmuyor. Şu yaşadığımız zamanda, güya Müslüman olduğunu söyleyen, yada dini söylemler söyleyerek, Allah’ın emirlerinin zıddına hareket eden, helalın ve haramın karıştırıldığı bir dönem yaşanıyor. İnsanlardan bazıları gün bu gün, yükümüzü tutalım, köşeyi dönelim, gemi suda yol alırken yükümüzü tutalım, bundan daha iyi zaman mı olur gibi ipe, sapa gelmez sözler söylüyorlar.
2/ Bakara 44. “ Sizler kitabı okuduğunuz ve gerçekleri duyup bildiğiniz halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?” Allah, söylediğini yaşamayan insan iman adamı olması yanlış yaptığından dolayı zorlaşıyor. 8/ Enfal 27. “ Ey iman edenler! Allah’a ve Peygambere hainlik etmeyin, sonra bile, bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.” Ayetteki, Allah’ın emanetine hıyanet, Allah’ı inkar etmek, Allah’ın buyurduklarına ters işler yapmak, bir nevi Allah’ı satmak anlamında değil mi? Hz. Peygamberin şöyle buyurduğu rivayet edilir, “ Emanete saygısı olmayanın dini de olmaz.” ( İbn Hanbel 3/135, Zehebi 180.) Bu günah; hem bireysel hem de toplumsal günahtır.