KADIN ERKEK İLİŞKİSİ VE YASAKLAR-3
Peygamberimizin, adet gören eşleriyle cinsel birleşme dışında her türlü ilişkide bulunduğunu, Müminlerin Anneleri’nin ağzından öğrenmiş oluyoruz.( Müslim, Hayz,3= Ebu Davut, Nikah, 46.) Peygamberimizin, adet gören kadının hac farizasını da eda edebileceğini buyurmuştur. Hz. Ayşe, Peygamber ile hacca çıktığında yolda adet görmüş, hac yapamayacağı korkusuyla ağlamaya başlamış, fakat Peygamberin, bu şey, Allah’ın Ademin kızlarına yazdığı bir yazgıdır, tavaf dışında haccını tamamen yap.” Buyurdu.( Buhari, Hayd,7 Hac, 81, 145, Umre, 8, Edahi,3. Müslim, Hac 132,133) Kabe, mescitlerin anasıdır. Eğer, mescitlerin anasında adetli kadının bulunması caizse, diğer mescitlerde bulunmasında ne gibi bir beis olabilir? Bu meyanda Allah Resulü bayramlarda hayızlı kadınların da camiye gelmelerini emretmiş, erkeklere öğüt verdikten sonra kadınlara da öğüt vermiştir.
Asrı saadette kadınların Cuma namazına devam ettiğini belirten sahih rivayetler olduğu halde, İslam ortaçağı boyunca kadınların camiden soğutulması da aynı geleneksel yanlışın bir devamı olsa gerek. ( Buhari, Tefsir, 62/ 9= Tirmizi, 62/ 9.)
İbrahim en Nehai, yukarıdaki hadise dayanarak der ki: Hayızlının ayet okumasında bir sakıca yoktur. İbn Abbas da, cünüp’ün Kuran okumasında bir sakınca görmezdi. Hz. Ayşe der ki, Nebi her türlü halinde Allah’ı zikrederdi. ( İbn Hacer, Feth, 1/ 485.)
Yukarıdaki hadisin şerhinde İbn Hacer şunları söylüyor. Buhari’nin bu babının ismini, “Adetlinin tavaf hariç haccın tamamını ifa etmesi babı” koymasından maksat hayızlının ve onun anlam alanına giren cünüp kimsenin hiçbir ibadetten men edilemeyeceğidir. Bilakis adet ve cünüplük haliyle birlikte zikir olsun diğerleri olsun tüm bedeni ibadetler sahihtir. Hac menasiki de bunlardandır, sadece tavaf hariç.” (İbn Hacer, Feth, 1/ 486.) Buhari ve Müslim, kitaplarında, hayızlı ve cünüp’ün, Kuran okumaktan men eden hiçbir rivayete itibar etmemişler, sahih bulmamışlardır. Bu konudaki bir rivayete sadece Tirmizi yer vermiştir. “Hayızlı ve cünüp Kuran’dan bir şey okumasın.”( Tirmizi, Tahare, 98/ 486.) mealindeki bu hadisi oğlu, babası Ahmet b. Hanbel’den sorunca, İbn Hanbel bu sahtedir demiştir.” ( Bunu Zehebi el Mizan, İbn Hacer, et Tehzib’inde naklatmiştir. A. M. Şakir, Şerh-i Tirmizi, 1/ 237. Hadisin ravileri arasında yer alan İsmail b. Ayaş hakkında konuşulmuştur. İbn Ebi Hatim, el-1 lel’inde bu sözün Resulullah’a ait değil, İbn Ömer’e ait olduğunu söyler. 1/ 49. NO, 116.)
Bu konuyu toparlarken, İslam ümmetinin orta zamanlardaki ve bugün de hala devam eden kadına bakış açısıyla, Yahudilerin bakış açısı ne kadar da birleşiyor. Yahudiler adet halini bahane ederek kadını aşağıladılar, sonraki gelen asırlar da yer eden erkeksi fıkıh da, konuyu aynı bakış açısıyla ele almıştır. Halbuki Kadının adet hali, Peygamberimizin de buyurduğu gibi Allah’ın yarattığı hilkat gereğiydi ve insan neslinin devamı için ilahi kudret tarafından kadın doğum organlarının sürekli doğuma hazır tutulması yönünde Allah tarafından harika bir sistemle yaratılıştan takdir edilmiştir.
İnsan, neslinin devamı gibi, ulvi bir gaye uğruna, kadına yüklenen bu ağır ve bir o kadar da şerefli yük, nasıl oldu da suçmuş gibi kadını, kadın yaratıldığına bin pişman eden bir baş kakıncına dönüştürülmüştür. Halbuki, kadın bu halinden dolayı tebrik edilmeli, insan neslinin devamı için her ay verdiği bu kandan dolayı ödüllendirilmeliydi. İşte, Allah’ın Resulü, kadını ruhsat’tan yararlandırarak özürlü günlerinde namaz’dan muaf tutarak ödüllendirmiştir. Diğer ibadetlerde de kadına geniş müsamaha ve hoşgörü gösterilmiştir.