Obeziteden mide küçültme ile kurtulun
Özel Dünyam Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Ali Deneme, obezitede en önemli tedavi yolunun mide küçültme olduğunu ifade ederek, “Bu ameliyat sayesinde hastalar çok acıkma, çok iştah hissi duymadıkları için çok az gıdayla yetinebiliyorlar” dedi.
Yaygın görülen obezite hakkında bilgiler veren Op. Dr. Deneme, “Obezite günümüzde bir çok hastalığa yol açan komplike bir rahatsızlık. Özellikle Türk toplumunda çok fazla gördüğümüz, bayanlarda yüzde 40’lara kadar varan toplumda yaygın gördüğümüz bir durum. Obezite çoğu insan açısından fiziki bir problem olarak değerlendirilebilir ama toplumumuzda şeker hastalığının, kalp hastalığının, hipertansiyon dediğimiz yüksek tansiyonun, eklem romatizmalarının ve eklem ağrılarının başlıca sebeplerinden bir tanesidir. Vücutta artan yağ kitle indeksi ile özellikle şeker hastalığına zemin hazırlanabilmekte. Kilolu hastalarda kolesterol yüksek olduğu için oluşan damar problemleri ve damar sertleşmeleriyle birlikte hastalarda damar sertleşmeleri, kalp krizleri ve yüksek tansiyon riski artabilmekte. Eklemlere binen yükün artmasıyla birlikte eklem ağrıları, eklem romatizmaları ve kireçlenmeleri obezite hastalarında daha sık görülebilmekte. Bu hastalarda ayrıca gastrointestinal dediğimiz mide bağırsak sistemi ile alakalı vücuttaki yağ kitlesinin yoğunluğuna bağlı olarak kanser oluşma ihtimali artabilmekte. Özellikle bayan hastalarda östrojen dengesizliğine bağlı olarak meme kanserine obezite hastalarında daha fazla rastlanabilmekte. Bunun yanında hastalarda fiziki görünmeye bağlı olarak psikolojik rahatsızlıklar, kendine güvensizlik veya sosyal toplumda rahatsızlıklar ve hor görülmeler, yanlış değerlendirilmeler de olabilmekte. Bu açıdan psikolojik yönüyle de değerlendirilmesi gereken bir hastalık obezite” dedi.
Kimlerin obez sınıfına girdiği hakkında da bilgiler veren Deneme, “Obez kriterini anlayabilmek için vücut kitle endeksi diye bir kriter oluşturulmuş Dünya Sağlık Örgütü tarafından. Burada hastanın boyunu kilosuna oranlayarak hastanın obez sınıfına girip girmediğini anlayabilecek bir parametre geliştiriyoruz. Burada yaptığımız şey hastanın boyunun metre cinsinden karesini alıyoruz ve bunu hastanın kilosuna bölüyoruz. Birbirine oranladığımızda elde edilen sonuç 18’in altında çıkıyorsa hasta zayıf olarak değerlendiriliyor. 18 ile 22.5 arasında kabul edilirse hastanın kilosu normal olarak değerlendiriliyor. 30’a kadar hastalar normal kilo olarak değerlendirilebiliyor. 30’dan sonra hastalar artık obez sınıfına girebiliyorlar. 30-35 arası hafif obez, 35’in üzeri obez hastalar, 40’ın üzeri de morbit obez dediğimiz artık müdahile edilmesi gereken kilolu hastalar sınıfına girebiliyor. Obezitede bizim yaklaşımımız öncelikle diyet ve sosyal yaşantıyı düzenlemeye yönelik önlemler. Hastalar belli bir süre diyetisyen takibinde ve kontrolünde takip ediliyor. Bu dönemde bazı hormonsal tetkikler, insülin seviyeleri, kortizon seviyeleri, tiroid hormonlarıyla alakalı durumlar tetkik ediliyor. Herhangi bir bozukluk varsa onlara yönelik tedaviler veriliyor. Hastalar diyetisyen ve spor tavsiyeleriyle kilo veremiyorlarsa, rahatsızlıkları giderilemiyorsa o zaman cerrahi tedavi düşünebiliyoruz. Hastalarda yandaş hastalıklar varsa eğer ki hipertansiyon gibi çok yüksek insülin ihtiyacı duyan diyabetik hastalarsa bu hastalara 35-40 dediğimiz vücut kitle endeksi aranmadan daha düşük oranlarda da tedavi uygulanabiliyor” ifadelerini kullandı.
Obezitede en önemli tedavinin mide küçültme olduğunun altını çizen Özel Dünyam Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Ali Deneme, “Cerrahi tedavi artık laparoskopik yöntem dediğimiz minimal invaziv cerrahi ile yapılabilmekte. Burada yaptığımız işlem hastanın karnında büyük bir kese oluşturmadan 4-5 adet trokar deliği ile karna girip özel aletler yöntemiyle mide hacmini küçültüyoruz. Bu tüp ameliyatı diye toplum arasında popüler olan ameliyat yöntemi. Tamamen laparoskopik olarak yapıyoruz. Hastayı ameliyat sonrasında yaklaşık 3-4 gün hastanemizde misafir edip ondan sonra da taburcu ediyoruz. Burada yaptığımız işlem aslında mide hacmini yüzde 70-80 oranında küçültmek. Bu sayede hastalar daha az yemek yiyebiliyorlar. Hastaların midesinden salgılanan grenin dediğimiz iştah arttırıcı hormonun da seviyesini düşürebildiğimiz için bu ameliyat sayesinde, hastalarda çok acıkma, çok iştah hissi duymadıkları için çok az gıdayla da yetinebiliyorlar. Hastalar bu ameliyattan sonra süratli bir şekilde kilo verebiliyorlar. Bu ameliyatın avantajı midenin giriş ve çıkışındaki bariyerlere zarar vermediği için fizyolojik bir ameliyattır. Hastalarda ishal nöbetleri, karın ağrıları ve kramplar çok fazla görülmez. Diğer ameliyatlardan ayırdığımız yöntemi bu. Bir de bariatrik cerrahi içerisinde diyabet hastalarına yaptığımız bariatrik bypas yöntemi var. Burada da midenin yaklaşık yüzde 80’lik kısmını devre dışı bırakarak midenin üst tarafında oluşturduğumuz yüzde 20-25’lik bir ceple ince bağırsak arasında bir bağlantı yapıyoruz. Bu şekilde de hastaların yediği gıdalar içerisinde kalori oluşturan, şeker hastalığı, tansiyon hastalığı açısından risk oluşturan maddelerin daha az emilmesini sağlıyoruz bu ameliyat yöntemiyle. Bu şekilde de diyabet ve hipertansiyonlu hastalarda başarı elde edebiliyoruz. Diyabet ve hipertansiyon açısından obezite cerrahisi ile yüzde 80-85 oranında diyabet hastalarının şeker seviyelerinde ve insülin ihtiyaçlarında azalma sağlayabiliyoruz. Hipertansiyon hastalarında da yüzde 80-85 oranında ilaç ihtiyaçlarını azaltabiliyoruz. Bu hastaların vücutlarına binen yük azaldığı için; özellikle diz eklemlerinde ve bel fıtığı olan hastalarda kilo verecekleri için bu şikayetlerinde de ciddi bir düzelme elde edebiliyoruz obezite cerrahisi ile” diye konuştu. -İHA