ADEM (AS) VE ŞEYTAN 4
“Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine
ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet
yaprağı ile örtmeye çalıştılar, bu suretle
Adem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı.” (20/
Taha 121)
“Sonra Rabbi onu seçkin kıldı, tevbesini kabul
etti ve doğru yola yöneltti.” (20/Taha 122)
“Adem ile eşi Havva dediler ki; ey Rabbimiz
biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz
ve bize acı-mazsan mutlaka ziyan edenlerden
oluruz.” (7/Araf 23)
“Allah birbirinize düşman olarak inin sizin
için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve
faydalanmak vardır.” Buyurdu. (7/Araf 24)
“Orada yaşayacaksınız orada (dünyada) ölecek-
siniz ve orada diriltilip çıkarılacaksınız”
buyurdu. (7/ Araf 25)
Ey Adem oğulları! Şeytan ana babanızı ayıp
yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini
soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de
aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları sizin onları
fark edip göremeyeceğiniz yerden sizi görürler
şüphesiz biz şeytanları inanmayan-ların
dostları kıldık. (7/Araf 27)
Allah’ın yarattığı insan yaratıcısına teslim
olursa yücelir. Ama kendini yaratanın emrine
uymazsa, o zaman da cücelir. Alçalan insan
da yolunu şaşırır, doğruyu eğriden ayıramaz.
Sonunda şeytana uyar ve yaratılmış kim
varsa, Melek, Peygamber, veli, evliya, insan,
şeyh, ağaç, taş, para, servet hepsini ilahlaştırmaya
kalkarak, onlardan medet yardım bekleyerek
çılgınlaşıp şirke batarlar.
“Onlar insanlar kendilerine bir itibar ve kuvvet
vesilesi olsun diye Allah’dan başka tanrılar
edindiler.” (19/Meryem 81)
“Kâfirler beni bırakıp ta kullarımı dost evliya
edineceklerini mi sandılar.” (18/Kehf 102)
Ama onlar (insanlar) kullarından bir kısmını
onun (Allah’ın) bir cüzü (parçası) kıldılar
(saydılar). Gerçekten insan apaçık bir nankördür.
(43/Zuhruf 15)
“Çünkü zikir Kur’an bana gelmişken şeytan
hakikaten beni Kur’an’dan saptırdı. Şeytan
insanı yüzüstü bırakıp uçuruma sürükleyip
rezil ve rüsvan eder.” (25/Furkan 29)
“Kim Rahman’ı zikretmekten gafil olursa
(Allah’ın emrine uymaktan) yanından ayrılmayan
bir Şeytanı ona musallat ederiz.” (43/
Zuhruf 36)
Bu ayetlerden anlıyoruz ki insanın sürüleşerek
aklını kullanmayacağını, düşünmeyeceğini,
sorgulamayacağını ve pasif bir
duruma insanın şeytan tarafından düşürüleceğini,
bana değmeyen yılan bin yaşasın,
gelen ağam, giden paşam dedirterek uyuşturulacağını,
sonunda da istediği kıvama sokup
şirke ve isyana düşürüleceğini gözümüzün
önüne seriyor.
“Onlar Allah’ı bırakıp yalnızca bir takım dişilerden
ve (dişi isimli tanrılardan insanlardan
istiyorlar) ancak inatçı şeytandan dilekte bulunuyorlar.”
(4/Nisa 117)
Dua etmek, dilek te bulunmak ibadettir. Ancak
istek ve dilek sadece Allah’dan olmalı,
Allah’dan istenecek herhangi bir şeyi başkalarından
istemek veya onların hatırına, yüzü
suyu hürmetine demek, onları aracı yapmak,
onlar bizi Allah’a yaklaştırsın diye türbelerine
gitmek, türbeler de kutsallığına inanılarak namaz
kılmak, giyilen herhangi bir eşyayı türbelere
sürmek, öpmek, gereği dışında saygı
gösterip korkmak çoğaltılır bunlar ve benzerleri
şirk alametleridir.
“Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak
onları boş Kuruntulara boğacağım, kesinlikle
onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını
yaracaklar. Şüphesiz onlara emredeceğim
de Allah’ın yaratığını değiştirecekler.
Kim Allah’ı bırakıp da Şeytanı dost edinirse
(veli) elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.”
(4/Nisa 119)
“Şeytan onlara insanlara söz verir ve onları
boş kuruntularla ümitlendirir. Hâlbu ki şeytanın
onlara söz vermesi aldatmacadır, başka
bir şey değildir.” (4/ Nisa 120)
Ne yazıktır ki insanoğlunun yolunu kesen,
başına bin türü bela açan Şeytan, insanı öyle
bir zanna kaptırır ki, sapıtır farkına varmaz.
Uyaran Kur’an’a başvurmaz, iyi şeyler yapıyorum
diye boş kuruntularla avunur. Mesela
farz namazlardan sonra yapacağı farzları
bırakır, nafile namazlarla uğraşır ve kötü bir
şeymi yapıyor, namaz kılıyor kelimesinin
arkasına sığınıp kendisini avutur. Kur’an-ı
Türkçe mealinden de okuyup anlayacağı yerine,
sadece anlamını bilmeden okuyup çeşitli
hurafeleri din zannederek sevap alacağını
zanneder.
“Bu kavme (topluluğa) ne oluyor ki bir türlü
sözü (Kur’an-ı) anlamaya yanaşmıyorlar.” (4/
Nisa 78)