ALLAH’A İMAN-6
Bütün canlıların mayasını oluşturan su, suyun müjdeleyicisi bulutlar, bulutları yönlendiren rüzgârı, ölmüş kurumuş ağaç, ot, meyve, sebze gibi çok çeşitli bitkilerin yağmurla sulanıp, kurumuş toprağın yeniden canlanması, insanlara meyve, yiyecek vermesi, hayvanların, böceklerin dengeli bir şekilde bulunmasını düşündüğümüz zaman, bu güç ve kuvveti var yapan, planlayan bir gücün varlığını tefekkür ederiz ki bu güce Allah diyoruz.
Ayın, güneşin, yıldızın ve gezegenlerin bağlı bulunduğu muhteşem nizamın, bunların insanlara hizmette kusur yapmadıkları ilahi güç tarafından korunup insana hizmete devam etmeleri emredilmiştir. İşte bunu yapan güce Allah diyoruz.
Dünyanın yaratılışında, dağların, ovaların, ekilebilen tarlaların, çok çeşitli madenlerin, ağaç ve sayısız nimetlerin yaratılışında aklını kullananlar için bir yaratıcı vardır. Hep demir olsa idi, hep ağaç olsa idi, her yer dümdüz olsa idi veya her yer dağ olsa idi, bir düzen olmasa idi, hayat nasıl olurdu? İşte bu düzeni koyup var edene Allah diyoruz.
Kısacası, bütün bunları ve daha pek çok açıklayamadığımız düzeni, hayatı var eden yaratan varlık var. O varlık sanki Benim diyor. Allah’ımız. “Bütün bu yaratılışı, yaratan, yapan, planlayan, düzene koyan, yerli yerinde her şeyi yaratan Benim.” diyor Allah’ımız. Bunları bizlere Kitabımız Kur’an’la, Peygamber’imiz Hz. Muhammed’le tebliğ ettiriyor, insanlığın haberi olsun diyor.
Genelde şöyle bir sıkıntı var, ilim ve kültür kavramları birbirine öyle karıştırılmış ki, neyin bilgi? Neyin kültür? Neyin ilim? Nelerin hurafe ve hikâye olduğu anlaşılmaz olmuştur. Yanlışlardan kuşku duyulmuyor. Bu düşünce ve davranışta bizi iman açısından sıkıntıya sokuyor.
Kur’an’a bakıldığı zaman Hz. Peygamber de Kur’an kaynaklı Müslümandır. İslamı kendinden oluşturmamıştır. İslamı dini Allah’ın gönderdiği Kur’an’dan öğrenmiştir. Kur’an’ı kendisine ahlak edinmiştir. Gelenek kaynaklı din duyumlu sözlerden uzaklaşmış, hurafelere karşı mücadele etmiştir. Müslümana düşen görev de bu olmalıdır.