DİNDE ÖLÇÜ VE SINIR(8)

Günah mı alıyoruz, yoksa sevap mı alıyoruz, kim aldanıyor, kim kaybediyor. Ama Kur’an-ın mealini Türkçe okuyup kendileri gözleriyle görüp ikna olsalar, kimse kimseye teslim olmayacak, doğru yolda buluşacaklardır.
Bir misal daha verelim ve ölçüye bakalım “Yoluna gücü yetenlerin Kâbe’yi (beyti evi) haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (3/Ali İmran 97)
“İnsanlara haccı ilan et, gerek yaya olarak, gerek hertürlü bineklerle” (22/Hac,27)
Zengin olup yoluna gücü yetenlerin ömrün de bir defa hac yapmaları farzdır. İlginç Hz. Peygamber’in ömründe bir defa haccı var, ikinci, üçüncü haccı yok. Hz peygamberin ömrü Mekke ve Medine’de geçmiş, ama ömründe bir haccı var, fazla yapmamış ölçüye ve sınıra uymak için, Allah öyle istemiş emretmiş, Hz. Peygamber’de buna uygun olarak bir hac yapmış, memleketi olduğundan yani yakın olduğundan fazla yapabilirdi ama yapmamış, Allah’ın emri bir defa olduğu için bir hac yapmış.
Peki, biz ne yapıyoruz? Hac ve umre için iki, üç, beş, on daha fazla ölçü kaçmış mı? Kaçmış. Sınır aşılmış mı? Aşılmış peki sevap olur mu? Olmaz. Niye, o para ile (üç bin, beş bin, on bin kişiyi düşünün) evlenemeyen genç, ihtiyar fark etmez, insan evlendirilecek, zinanın yolu kapatılacak, evi olmayan fakirlere ev yapılacak, yiyeceği, giyeceği, barınacağı, ısınacağı ve diğer ihtiyaçları giderilecek. Allah böyle istiyor.
Canım para benim değil mi giderim, oranın tadı başka. İşte yandın ölçü, çizgi, sınır kalmadı
O paranın fazladan senin olduğunu Allah herhalde biliyor.
Allah’a ve Peygamber’e uymamak, kafa tutmak, red etmek budur. Allah’ın koyduğu ibadet emrine karşı gelip yerine kendi nefsimizin isteğini yaptığımızdan iş çığrından çıktı, şirke, günaha bulaştı. Ben genel konuyu açıklamak için bunu söylüyorum; Yoksa kimseyi, şahısları, kurumları, başkalarını, sizler şirke düştünüz demiyorum. O benim yetkimde değil. O yetki Allah’ın yetkisidir. Bunun böyle bilinmesini isterim.
Toplumu ilgilendiren şu misali de verelim.
Başta Kur’an, hadis, siyer ve Hz. Peygamber’in hayatını anlatan eserler incelendiğinde, şu tablo ibretle gözümüzün önüne serilmektedir.
Hz Peygamber’in başta Mekke’den hicret ettirilişi. Taifte İslam’ı anlatmak için gittiğinde taşlanması, Uhutta Hz. Hamza’nın şehit edilmesi ve diğer şehitlerle Müslümanlara yapılan eziyetler olmak üzere, en önemlisi de Allah’ın kendisine karşı yapılan şirk, isyan, günah, küfür başta olmak üzere bunları yapanların ölmeden pişman olup, tevbe etmeleri halinde affedilecekleri güvencesidir.
Eğer insanlar pişman olup bir daha o günahı yapmayarak tevbe ederlerse, Allah onları affedeceğini müjdeliyor. Allah affediyor, Hz. Peygamber’inde gerek kendisine karşı yapılan bütün haksızlık, iftira, kötülükleri Mekke’den Medine’ye hicret, Taifte taşlanmak olmak üzere pişman olup tevbe edenleri Allah’ın ölçüsüne uyarak o insanları affetmiştir.
Hz Hamza’yı şehit eden Vahşi’yi Hz. Hamza’nın ciğerini dişleyen Hindi ve savaşta Müslüman olmadan önce pek çok Muslüman’ı şehit eden, Halit Bin Velid’i, daha nicelerini Allah tevbe ettikleri için affetmiş, bağışlamış ve Hz. Peygamber de Allah’ın emrine uyarak affetmiştir. Teferruatını kaynaklardan isteyenler okurlar.
Şimdi biz kendimize bakalım. Küçük büyük birbirimize yaptığımız hataları affediyor muyuz? Eğer affedip barışıyorsak Alah’ın koyduğu ölçüyü korumuş oluruz. Küslüğümüz, kinimiz devam ediyorsa, küs olarak barışmadan ölenlerimiz varsa, ölçü kaçmış sınır aşılmıştır. Bunlar hafife alınacak, küçümsenecek işler değildir, buradan ya sevap veya günah alacağız fark bu.
Müslüman kardeşim, dikkat ediniz! Küs olan insanları barıştırmak için ne yapıyoruz? Şunu yapıyoruz; lafını ediyoruz, belki kerhen bir defa barıştırmak için gidiyoruz tamam. Hâlbuki onları barıştırmak için gerekiyorsa üç, beş, on defa gitmek gerekiyor. Şartları zorlamak gerekiyor. İhtiyaçlarını eksiklerini alarak, bu barıştırmak isteyenlere düşen görev.
Ya barışmak istemeyenler, tamam belli ölçüde haklı olabilirsiniz, gururunuz kırılmış, maddi ve manevi zarara uğramış olabilirsiniz. Ama bunlar sizi kurtarmaz: Sevap yerine günahla tanışırsınız. Bize ne olmuş ki Allah’ın affettiğini Peygamber’in unuttuğunu biz affetmiyor ve unutmuyoruz? Bir de nefsine yenik düşüp diyor ki, Allah Cehennem’e atsa yine barışmam, diyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.