DİNİ ALLAH’A HAS KILMAK 3
Allah, oku derken, Müslümanlar Kuranı anlamadan sadece okumuş desinler diye okunuyor, Kurandan ders alınmıyor, hayattan koparılıyor ve uzaklaştırılıyor, Kurandan anlayacakları yerine yabancı kültürlerin doldurduğu anlayışlar insan hayatını kuşatmıştır. İnsanlık ve Müslümanlar Allah’ın Kuranda ne dediğine, konuları nasıl çözümlediğine bakma, öğrenme ve öğretme yerine, geçmişteki alimlerinin görüşlerini din olarak insanlara öğretmişler insanlar da araştırmadan, doğru mu, yanlış mı olduğunu öğrenmeden hemen hayatlarında yaşamaya başlamışlardır. İlahi fıtrata uygunluğu araştırılmadan, yabancı kültürlerden gelen, ama Allah’ın emri Kuran’a ters düşen anlayışlar din kisvesine bürünmüş, hurafelere dini elbise giydirilmiş ve Müslüman halka sunularak yanlış inanca ve ahretlerini kaybetmelerine sebep olmuşlardır. Birde şöyle deniyor, Aynı Allah’a, aynı dine, aynı kitaba inanıldığı söyleniyor. Ama gerçek bu mudur, Allah’ın Kuranına emrine uymayan, Allah’a nasıl doğru kul olacaklardır.
İslam’ın önemli emirlerinden biriside Adalettir. Adalet, bir şeyi yerli yerine koymak, yani haklıya hakkını vermek demektir. Şimdi İslam’ın şartlarından birisinin adalet olması gerekmiyor mu? Allah şöyle buyuruyor. 16/ Nahl 90. “ Muhakkak ki Allah, adaleti,iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. Allah, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” Bu ayette Allah dünya nizamını sağlayan şu esasları emrediyor, buna karşılık da üç yasağı da açıklıyor. Bunlar şunlardır. ADALET: Her şeyi tam olarak yerine getirmek, herkesin hakkını vermek ve ölçülü davranmak demektir. Adalet hem fertlere, hem de yöneticilere yükümlülük yüklemektedir.
İHSAN: İyilik etmek, hayır yapmak, bağışta bulunmak ve emredilen şeyi gerektiği gibi yerine getirmektir. AKRABAYA YARDIM: uzak ve yakın akrabaya iyilik etmek, ihtiyaçlarını karşılamak ve onlara karşı iyi davranmaktır. FAHŞA: Yalan, iftira, dedikodu, gıybet, kul hakkı, kamu hakkı ve zina gibi söz veya fiiliyatta işlenen günahlar ve çirkinliklerdir. MÜNKER: Dinin ve aklıselimin beğenmeyip fena kabul ettiği iş ve davranıştır. BAĞY: İnsanlara karşı üstünlük iddia edip onları, zulüm ve baskı altında yaşatmak demektir. Şimdi Müslüman’a düşen görev nedir? Her duyduğuna aldanmayıp, Kuran’ı doğru okuyup, doğru bilgilere ulaşıp dünyasını ve ahretini kurtarmaktır.
5/ Maide 8. “ Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa uyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır. Allah’a isyandan sakının, Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.” Abdest, namaz, oruç, hac ve kelimeyi şahadet nasıl İslam’ın şartı ve direği ise, Adalette, sosyal hayatın en önemli denge unsuru ve teminatıdır, yani İslam’ın şartıdır. 4/ Nisa 58. “ Allah size, mutlaka emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” 5/ Maide 42. “…Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet…” Ayette, Peygamber hüküm verirse ancak Allah’ın indirdiği vahiyle hükmedecektir. Bu ayetleri bize tebliğ eden Peygamber nasıl olurda bu ayetleri İslam’ın şartı olarak söylemez denir. Bu ayetler doğal olarak zaten İslam’ın şartıdır.
ADAM ÖLDÜRMEK: 4/ Nisa 92. “ Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz…” 93. Ayette de adam öldürmek yasaktır. AFFETMEK: Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” Şura 40, 43 ayetleri yine Ali İmran 134, 159 Bakara 178, Maide 13, Araf 199. Gibi ayetler İslam’ın şartı değil mi? AİLEDE BARIŞ: 4/ Nisa 128. “ Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh barış yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh, barış daima hayırlıdır…” Bu ayet İslam’ın şartlarından değil midir? Evlilikte uyum ve geçim karşılıklı fedakarlığa dayalıdır. Ancak insanlarda kıskançlık ve bencillikten herkes fedakarlığı karşı taraftan bekler. Sulh, barış ve anlaşma iki tarafın bazı istek ve haklarından vazgeçmesi ve fedakarlık etmesi ile gerçekleşir, bu ise, geçimsizliğin sürüp gitmesinden veya ayrılmaktan daha hayırlıdır.