Dünyanın ilk hastane ve tıp medresesi kompleksi 811 yıldır ayakta
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Eczacılık Fakültesi Eczacılık Tarihi ve Etiği Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Halil Tekiner, 811 yaşındaki Gevher Nesibe Şifahanesi’nin dünyada hastane ve tıp medresesi konseptinin ilk uygulandığı örnek olmasına rağmen yeterince tanıtılamadığını söyledi.
Anadolu’nun ayakta kalan en eski şifahanesi olarak bilinen Gevher Nesibe Şifahanesi, zamanının tıp fakültesi derecesindeki tıp medresesi ve hastanesini bir arada bulundurmasıyla dünyada ilk olma özelliğini taşıyor. Kayseri Büyükşehir Belediyesinin katkılarıyla günümüzde Selçuklu Uygarlığı Müzesi olarak ziyarete açılan yapının dünya tıp tarihi açısından büyük bir öneme sahip olduğunu belirten ERÜ Eczacılık Fakültesi Eczacılık Tarihi ve Etiği Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Halil Tekiner, “1206 yılında inşa edilen yapı, Kılıçaslan’ın kızı Gevher Nesibe Hatun adına inşa edildiği için Gevher Nesibe Şifahanesi adıyla anılıyor. Dünya tıp tarihi açısından çok önemli bir yapı. Çünkü sol tarafta bulunan kısım hastane, sağ tarafta bulunan kısım ise tıp medresesi. Ve bu iki yapı birbirine bir koridorla bağlanmış halde. Bir üniversite ve hastane kompleksinin dünyadaki ilk prototipi olarak düşünülebilir” dedi.
“Yapıyla ilgili en eski kayıt taç kapının üzerindeki kitabe”
Darüşşifa ile ilgili eldeki en eski belgenin taç kapısının üzerindeki Arapça kitabe olduğunu dile getiren Doç. Dr. Tekiner, “Kitabenin Türkçe karşılığı, ‘Bu hastane, Kılıçarslan’ın oğlu, dinin ve dünyanın koruyucusu büyük Sultan Keyhüsrev zamanında -zamanı daim olsun- Kılıçarslan’ın kızı, din ve dünyanın ismeti Melike Gevher Nesibe’nin -Allah ondan razı olsun- vasiyeti olarak 602 yılında (M. 1206) inşa edildi’ şeklinde. Ondan sonraki dönemde uzun bir süre yapıyla ilgili arşiv belgelerine ulaşamıyoruz. O nedenle Selçuklular zamanında burada kaç kişi çalıştı, hangi tıbbi uygulamalar yapıldı, bunları kesin olarak söylemek mümkün değil. Öte yandan bu yıl 800’üncü kuruluş yıl dönümünü kutladığımız Sivas Darüşşifasının Gevher Nesibe Darüşşifasından 11 yıl sonra inşa edildiğini ve buranın vakfisine ulaşıldığını biliyoruz. Vakfiyede yer alan bilgilere göre Sivas Darüşşifasında bir sertabibin yani başhekimin, hekimlerin, öğrencilerin, cerrahların ve bir kehhal yani göz hekiminin bulunuyor olması, Gevher Nesibe Darüşşifasında da benzer bir kadronun bulunduğunu düşündürüyor” diye konuştu.
“Su sesi ve müzikle tedaviye dair rivayetler var”
Yapının hastane kısmının bitişiğinde bulunan bimaristan, yani akıl hastanesinde de müzik ve su sesiyle tedavi yapıldığına dair rivayetler bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Tekiner, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rivayete göre burada akıl hastaları müzik ve su sesi ile tedavi edilmekteydi. Bazı seyyahların kaleme aldıkları seyahatnamelerden, ki Evliya Çelebi Seyahatnamesi bunlardan biridir, darüşşifaların bir kısmında müzik ve su sesi ile tedavinin uygulandığını öğreniyoruz. Bimarhane kısmının hemen yanında da küçük bir hamam yer alıyor. Burasının da hastaların temizlik işleri için kullanıldığı anlaşılıyor.”
“Tıp eğitimi 19’uncu yüzyıla kadar sürüyor”
Yapının tıp medresesi, yani tıp eğitimi verilen ikinci kısmının ise 1213 yılında inşa edildiğini belirten Doç. Dr. Halil Tekiner, “Medresenin içerisinde bir kümbet de yer alıyor. Bu kümbette ya da türbede Gevher Nesibe Hatun’un mezarı bulunuyor. Vakıflar ve Başbakanlık Osmanlı arşivlerindeki belgelerden burada eğitimin 19’uncu yüzyılın sonlarına kadar devam ettiğini anlıyoruz” şeklinde konuştu.
Şifahanede tıpla ilgili daha fazla tarihi objenin bulunmasını arzu ettiklerini dile getiren Doç. Dr. Tekiner, “Gevher Nesibe Şifahanesi, hastane ve medreseyi bir arada bulunduran bir kompleks olması nedeniyle dünya tıp tarihi açısından çok değerli bir yapı. Yapının Selçuklu Uygarlığı Müzesi olarak kullanılması da tanıtım bakımından önemli bir adım. Ancak dünya tıp tarihi açısından büyük önem arz eden bu yapıda tıp tarihine ilişkin daha fazla tarihi objenin bulunması, yapının tarihiyle daha uyumlu olmasını sağlayacak ve ziyaretçilerin yapıyı daha doğru tanımasına katkıda bulunacaktır. Bu tür düzenlemeler, uluslararası alanda tıp tarihi araştırmacılarının yanı sıra hekimler ve diğer sağlık meslek mensuplarının ziyaretlerine de kapı açacak, bu şekilde bilim ve tıp turizminin gelişmesine de katkıda bulunacaktır” ifadelerini kullandı. -iha