HAYATINIZ NE KADAR DENGEDE ?
HAYATIMIZ DENGEDE Mİ?
Hayatımızın her anında kötü ve istemediğimiz olaylarla karşılaşabiliriz. Böyle anlarda birçoğumuz öfkelenir, sinirlenir ya da üzülüp karamsarlığa sürüklenebilir. Bizlere istemediğimiz eylemleri yaptırabilir ve sonucun da üzülen ve zarar gören her zaman biz oluruz. O anda dengemizi kaybedebiliriz, bedenimizi başka birisi yönetiyormuş gibi hissederiz ve kendimizi kontrol edemeyiz. Kulağımıza birisi sürekli olumsuz düşünceler fısıldar ve onu can kulağı ile dinlemeye başlarız. Maalesef ki bu fısıltının sahibi vesvesedir. Kendimizi kontrol edemediğimiz sürece onun esiri ve hizmetçisi olmaya devam ederiz. Vesvesenin amacı; tekâmül sürecin de ki insanları, yüreği sevgiyle dolu kişileri, sürekli iyilik peşinde koşanları, kalbi tertemiz, ruhu derin duygularla kaplı kişileri yolundan alıkoymaktır. Kötü niyetli kişilerle bir derdi yoktur çünkü onlar vesvesenin istediği yolda ilerlemektedir. Bütün bunları değerlendirdiğimiz de vesvese ve enjekte ettiği olumsuz düşünceler bizleri rahat bırakacak mı dersiniz? Bu mümkün değil, asla vazgeçmeyecek ve ondan kurtulma şansımız yok ama onunla mücadele etmenin yollarını iyi bilirsek özgürlüğün tadına doyamayız.
Bir şeyler, birileri, bazı olaylar bizleri hiçbir zaman rahat bırakmayacak ve sürekli huzursuz etmeye devam edecektir. Onları yolundan ve düşüncelerinden arındırmak oldukça güçtür ama kendi gelişimimiz ve olgunluk sürecimize katkıda bulundukça birçok olay bizleri etkisi altına alamaz. Bunun için temel yaşam felsefesi DENGE dir.
Nedir dengeli yaşam?
Beden, duygular, düşünceler ve ruh bir bütündür ve bu bütün “insan” dediğimiz özel varlığı oluşturur. Bu dört olguyu birbirinden ayrı değerlendirme şansımız yoktur çünkü bütünü tamamlayan parçalardır. Bu parçalar da ki herhangi bir sorun veya ihmal, diğerlerini de etkilediği gibi bütünü yani bizi sıkıntılı bir sürece doğru sürükleyebilir. Nasıl ki bedenimiz için sevdiğimiz gıdaları ve su tüketiyorsak, ona özen gösteriyorsak diğerlerine de aynı hassasiyeti göstermek zorundayız. Bedenimiz de ki herhangi bir rahatsızlık moralimizi bozabilir, duygularımızı ve düşüncelerimizi olumsuz yöne doğru sevk edebilir. Olumsuz düşüncelerle doldukça bundan ruhumuz etkilenir ve artık daralmaya başlayabilir. Dolaysıyla bu dört özel parça her zaman ortak hareket eder ve birbirine sıkıca bağlıdır. Bizlerin daha sağlıklı ve sıhhatli yaşayabilmesi için, tıpkı masanın dört ayağı gibi dengede olmamız gerekir.
Bedenimiz için, daha sağlıklı besinler, bol su tüketimi, spor, egzersiz, yürüyüş gibi onlarca sayabileceğimiz ve hepimizin çok iyi bildiği fakat bir türlü uygulayamadığı maddeleri sıralayabiliriz. Bilmediğimiz hiçbir detay yoktur ama uygulamaya gelince her zaman bahanelerimiz hazırdır. Bedenimiz, ruhumuzun zırhıdır ve bize emanet edilmiştir. Ona çok daha dikkat etmek ve hassas olmak durumundayız aksi halde istemediğimiz birçok problemle karşılaşabiliriz. Neticede zararını çeken yine biz oluruz.
Duygular, bizlerin sağ beyninde oluşan, hem olumlu hem de olumsuz hislerdir. Olumlu duygulara kapıldığımız da genelde sorun yoktur hatta birçoğumuz doyasıya yaşamayı da becerir. Ama korku, öfke, hüzün gibi duyguları yaşamak istemeyiz hatta bastırmaya ve unutmaya çalışırız ki burada en büyük kötülüğü kendimize yapmış oluruz. Hepimiz insanız ve her duygu oldukça insanidir ve yaşamalıyız ancak dengeli ve ölçülü yaşadığımız sürece bize hiçbir sıkıntısı olmaz. Eğer ki kontrol edemiyorsak sorun burada başlar ve bu konular da bilinçlenmemiz gerekir veya destek almamız bizim için daha iyi bir seçim olacaktır. Bastırdığımız her duygu yay etkisi yapar ve bir dönem gelir bizleri hiç beklemediğimiz sorunlarla karşılaştırabilir. Sonuç olarak, bütün duygularımızı yeri ve zamanı geldikçe yaşayabilmeliyiz. Kötü olan yani kin ve nefret gibi nefsimizin beslediği duygulardan arınabilmenin kaynağı, ilacı sevgidir. Sevgi öyle güçlüdür ki insanın birçok sorununu çözebilecek argümana sahiptir ve bizden herhangi bir karşılık beklemez.
Düşüncelerimiz, bizim her an beynimizde ürettiğimiz yeni veya deneyimlerimizden faydalanarak yaptığımız bir işlevdir. İnsan ne düşünürse o dur. Zihin sürekli olumsuzu düşünürse bütün enerjisi o yöne yoğunlaşır ve hayatına çekmeye başlar. Çünkü oraya konsantre olur, odaklanır, karamsarlık içerisindeyken gözü olumlu olanı, güzel olanı, fırsatları göremez. Sürekli olumsuz düşünmek insanın enerjisini de tüketir, yaşamdan zevk alamaz hale gelir ve kendisini zindandaymış gibi hisseder. Düşüncelerimiz, yaşam biçimimizi oluşturur ve ne düşünürsek onu yaşamaya devam ederiz. Korktuğumuz her zaman başımıza gelir, umutsuzluk her zaman şeytan işidir ve dikkat etmemiz gerekir. “Umut her an vardır çünkü kaynağı Allah’tır.”
İnsanın en derinlerin de ki, en kıymetli parçası ruhudur. Bedenimiz günü geldiğin de toprağa kavuşacak ve yok olacaktır ama ruh ölümsüzdür, ebedî hayatı yaşayacak o dur. Ruhumuz incindiğin de, daraldığın da, hastalandığın da çok ciddi zorluklarla karşılaşabiliriz. Onu iyi beslemeliyiz, iyi dinlendirmeliyiz ve çok dikkatli olmalıyız çünkü hassastır ve çabuk etkilenebilir. Ruhun besin kaynağı sevgidir, dua ve şükürdür, şefkat ve merhamettir ki bunların hepsi kalbimizde mevcuttur. Nasıl ki duygu ve düşüncenin üretim merkezi beynimiz ise ruhumuzun besin kaynakları da kalptedir. Seçim her zaman bize aittir, neyi seçersek onu yaşayacağız, sevgi veya nefret, iyilik veya kötülük, dostluk veya düşmanlık. Ruh bunların hepsiyle de beslenir önemli olan ne ile beslediğimizdir.
Huzur ve sağlık için bu dört temel dengeli olmak zorunda. Masanın ayaklarından birisi kısa kaldığın da masa sallanmaya başlar, dengesini yitirir belki de yere düşer. Ayakta kalabilmek, güçlü bir iradeye sahip olabilmek ve huzurlu bir yaşam adına dengemizi sevgiyle korumalıyız.