Hüseyin Kayapınar’dan ‘Fetva Usulü’ semineri
İl Müftülüğü tarafından düzenlenen seminerde Din işleri Yüksek Kurulu Eski Başkan Vekili Dr. Hüseyin Karapınar “Fetva Usulleri” konusunda bilgiler verdi.
Seminerin açılış konuşmasını yapan İl Müftüsü Doç. Dr. Şahin Güven, “İl Müftülüğü olarak davetimizi kırmayıp programımıza katılan Din İşleri Yüksek Kurulu Eski Başkan Vekili Dr. Sayın Hüseyin Kayapınar hocamıza teşekkür ediyorum. Bizler özellikle burada bulunan hocalarımızın, müftülerimiz, vaiz ve vaizlerimiz, gençlik koordinatörlerimiz, manevi rehberlerimiz olarak, hocamızın bilgisinden ve tecrübesinden istifade edelim istedik. Davetimize icap ettiği için saygıdeğer hocama sizler adına, kurumum adına, Kayseri adına teşekkür ediyorum. Ayrıca bizlerin özellikle Alo Fetva’da, manevi rehberlerimizin yurtlarda, diğer hocalarımızın da sahada, alanda, dışarıda karşılaştıkları birçok sorularda zaman zaman usul hatalarının yapıldığını görüyoruz. En azından burada bu usul hatalarını düzeltecek bir imkân bulabiliriz diye düşünüyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.
Din İşleri Yüksek Kurulu Eski Başkan Vekili Dr. Hüseyin Kayapınar ise, “Bir şeyin fıkıh olabilmesi için ahkâm olacak, şerî olacak, ameli olacak ve bir de tafsili delillerden olacaktır. Bilindiği üzere iki türlü delil var; icmali delil ve tafsili delil. Sünnet ve kıyas gibi dedillere icmali delil deniyor. Kitaptaki ayetler veya sünnetteki o hadisler de tafsili delildir. Bu tafsili delillerden istinbat yoluyla elde edilen şerî ve ameli hükümleri bilmektir. Bunları bilene de fakih denir. Bu tafsili delillerden istinbat edilen şerî-amelî hükümleri bilene fakih denir. Öyleyse fıkh ve fakihten bahsetmemiz için şerî olacak, amelî olacak. İtikadî değil mesela; ahlaki değil. Akli hükümler var, tecrübî hükümler var, lügavi hükümler var. Müpteda merfudur cümlesi bir hükümdür. Ateş yakıcıdır cümlesi tecrübîdir. 2 kere 2, 4 eder; bu aklîdir. Bunlar hükümdür. Ama bunlar fıkhın tanımına girmez. Fıkıh tanımına girmesi için şerî hüküm olacak, amelî hüküm olacak. İtikadî hüküm olmaz, ahlakî hükümler fıkhın konusuna girmez. İtikadî hükümler akaidin ve kelamın içindedir. Ahlakî hükümler tasavvufun ve ahlakın içindedir. Ve bir de tafsili delillerden istinbat getirilecek. Müçtehitlerin içtihat etmiş oldukları, çıkarmış oldukları şeyler düz bilgi değildir.
“SORULARA CEVAP VERİRKEN SON DERECE DİKKAT ETMEMİZ GEREKİR”
Bizim terminolojimizde, ıstılahımızda fakih ile müçtehit aynı anlamdadırlar. Ve müftü ile müçtehit aynı anlamdadırlar. Biz fetvadan bahsederken veya müftü derken normalde hakiki anlamda müftü dediğimiz kimse içtihat eden kişidir, müçtehittir yani. İnsanların dini konulardaki sorularına cevap veren, kitaplardan nakiller yapan kişiye de müftü diyoruz. Bu açıdan bakıldığında aslında hepimiz müftüyüz; mecazi anlamda. Müftülük son derece önemli ve son derece sorumlu bir iştir. Bir şey için farzdır, vaciptir, sünnettir, menduptur dediğimiz zaman Allah’ın hükmünü ortaya koymuş oluyoruz. Dolayısıyla fevkalade önemli bir iştir. Ama o derecede de sorunlu bir iştir. İster gerçek müftü olsun, ister bizim gibi mecazi anlamda müftü olsun bu sorulara cevap verirken son derece dikkat etmemiz gerekir.
“ÇOK ÖNEMLİ BİR GÖREV ÜSTLENDİK”
Bizim yaptığımız aslında fetva vermek değildir. Çünkü fetva verince içtihad etmek lazım. Bizim yapacağımız şey daha çok nakletmek. Ya kitaptakini nakletme, veya diğer birisinin söylediğini nakletme. Ama biz de mecazi anlamda müftü kabul ediliyoruz. Biz bunu yaparken, bunu söylerken Rabb-ül Alemîn adına imza atıyoruz. “Bu konuda Rabbimizin hükmü şudur” diyoruz. Ne büyük bir şey! İbn-i Kayyım el-Cevziyye bir kitabında şöyle demektedir; “nasıl ki bir kralın sekreteri bir kral adına yazı yazdığı zaman son derece dikkatli olması gerekiyorsa Allah adına cevap ve bilgi veren kişinin de daha çok dikkatli olması gerekir. Onun için fevkalade önemli bir görev üstlenmişiz.” dedi.