KABİR AZABI VE KABİR DE SORGU
Dinimiz de olmayan, ancak kültürümüze, yabancı din kültürlerinden bulaşmış yanlışlardan ve hurafelerden biridir. Allah’ın kitabı Kuran bir tarafa atılmış, Allah’ın Peygamberine iftira atılmış, Müslümanların inancında, beyninde yerleşmiş ve İslam’ı anlatan çeşitli kitaplarda da yer almış ve adetleşerek din halini almış, hurafe inancı imanın bir parçası haline gelmiştir. Bu hurafe inancı kültürümüzde öyle bir hal almış ki, maneviyatı yüksek olarak bilinen ölmüş kişilerin mezarlarındaki cesetlerden bile yardım ve medet umulur hale getirilmiştir. Gerek İslam öncesi, gerekse İslam sonrası inançların kabir hayatı ve oradaki ceza ve sorgunun kabulleri ne yazık ki, aynen İslam kültürüne geçerek kendini muhafaza edebilmiştir.
Hurafeciler, şu ayetleri kabir azabı var diye delil getirmeye çalışıyorlar. 9/ Tevbe 101. “ …Onlara iki defa azap edeceğiz, sonra da büyük azaba götürülürler.” 32/ Secde 21. “ En büyük azaptan önce, onlara mutlaka en yakın azaptan tattıracağız, olur ki imana dönerler.” Bu ayette en büyük azap ahret azabı, yakın azap ise dünyadaki çeşitli sıkıntılar olarak açıklanmaktadır. Ayeti iyice anlarsak azabın birisi ahrette, diğeri de dünyada olacağı açıkça anlaşılıyor. Ahret belli, ancak, olur ki imana dönerler, diyor. Ölmüş olan kişi tekrar imana nasıl dönecektir, tekrar dönebilmesi için ölmemiş olması gerekmez mi? Bunun kabir azabıyla ne alakası vardır. iki defa azabın birisi dünyada, diğeri de ahrette olacağı açık ve seçik olarak açıklanmasına rağmen nedense dünyadaki azabın kabirde olacağı söylenmiştir. Kabir ayette hiç geçmiyor, ama imana geri dönerlerden ne anlaşılmalıdır. İmana geri ölen mi döner, yoksa ölmeyen mi? Elbette ki ölmeyendir.
40/ Mümin 46. “ Onlar sabah, akşam o ateşe sokulurlar, kıyametin kopacağı günde kendilerine, Firavun ailesini en çetinine sokunuz denilecektir.” 52/ Tur 47. “ Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. fakat çokları bilmezler.” Bu ayetler de kabir azabından bahsedilmediği gibi, ayrıca ruhun kabirdeki cesede döneceğine ve canlanacağına dair bir açıklamada yoktur. Dirilme de Kıyamet, kopunca olacaktır, sorgulamada ahrette olacaktır. Ahretten önce sorgulama yoktur, Ahret ve dünya azabı diyen Allah, kabir azabı diye ayette açıklamaz mıydı? Hurafelerini Kurana kabul ettirmeleri bu ayetlere göre mümkün değildir.
KABİRDE SORGU OLACAK MI? Kuran’a bakıldığı zaman sorgunun, melekler tarafından cehennemin kapısında olacağı belirtiliyor, kabirde sorgu yokmuş. 6/ Enam 130. “ Ey cin ve insan topluluğu içinizden size ayetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? Derler ki: Kendi aleyhimize şahitlik ederiz Dünya hayatı onları aldattı ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.” Yine diğer surede, 39/ Zümer 71.“ İnkar edenler guruplar halinde cehenneme sürülürler. Nihayet, oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılacak. Cehennemin bekçileri onlara, size, içinizden Rabbimizin ayetlerini okuyan ve bu güne kavuşacağınız hakkında uyarıda bulunan peygamberler gelmedi mi? Diye sorarlar.Evet geldi derler ama, azap sözü inanmayanların üzerine hak olmuştur.” Bu ve benzeri ayetler sorgulamanın cehennemde olacağını açıklarken, Kabirde olacağını söyleyenler kulaktan duyma ve dolma sözlere uymakla, bu hurafe sözleri Allah’ın ve Dininin önüne ilk sıraya getirmektedirler.
O zaman, şunlar ne olacaklar? Bedenleri bulunamayıp mezara konamamış olanlar, denizde kaybolup mezara konamayanlar, yanan ve de özellikle inançları gereği, yakılıp külü denize atılarak mezara konmayan, yine Firavunun cesedi hala mezarda değil, Allah ibret için cesedini çürütmeyerek insanlığın ders almasını istiyor. Allah firavunun cesedini çürütmeyerek kabre koydurmamış, şu anda ibret için müzede, kabirde sorgu yaptıranlar bunu bile düşünememişlerdir. Allah’ın Kitabına uymayanlar bir yerde açık vererek foyaları açığa çıkacaktır.
Kabir de, sorgu olacak, denen şu hadise bakalım. “ Kul, kabrine konulup arkadaşları ayrılırken, ayak seslerini işitir. İki melek gelip onu oturur hale getirirler. Hz. Muhammed hakkında ne derdin? Kul, onun Allah’ın kulu ve peygamberi olduğuna şahitlik ederim deyince, ona cehennemdeki yerine bak, Allah onu cennetteki bir yerle değiştirdi denilir. Kul, kafir veya münafıksa, soruya onu tanımıyorum, kabul etmiyorum, onunla ilgili olarak olumsuz söylenenleri ben de söylüyorum cevabını verir. Bunun ardından demir çubukla onun kulaklarının arasına öyle vurulur ki, ona yakın olan herkes, sopanın çıkarttığı sesi duyar.” Hadis ( Buhari, Cenaiz 68, 87.) Senin yerin aslında cehennem idi, ama doğru cevap verince yerin cennete çevrildi deniyor. Cennet ve cehennem dünyada kazanılır, kabirde verilecek bir sözle yeri nasıl değiştirilir. Diğer bir hadis ise şöyledir.
Hadisi rivayet eden doğruysa, İbn Abbastır. Hadis “ Hz. Peygamber bir gün, içindekilere azap edilen iki kabrin yanından geçiyordu ve onlara azap ediliyordu. Üstelik bu azap büyük günahlardan dolayı değildi. Bunlardan birisi idrar sıçramasından sakınmaz, diğeri de söz taşırdı. Hz. Peygamber onların neden dolayı azap edildiğini söyledikten sonra, bir taze hurma dalı alıp ikiye ayırdı ve her birini iki mezarın üzerine koydu. Bunu niye yaptığını sorduklarında, Hz. Peygamber, dallar kuruyuncaya kadar belki azapları hafifletilir şeklinde cevap verdi.” (Buhari, Cenaiz 81: Müslim, Taharet 111.)
7/ Araf 188. “ De ki: Ben, Allah’ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiç bir fenalık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” Bu ayete göre, Hz. Peygamber gaybı bilmez, peki mezardaki kişilere azap edilip edilmediği gayıp değil mi? Peygamber nereden bilecek. Kabirdeki yatanların mümin mi, kafir mi olduğu da belli değildir, bu da gaybdır. Eğer kafirlere aitse hurma dallarıyla günahlar hafifletilmez, yok eğer Müslüman’sa 53/ Necm 32. “ Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve edepsizlikler den kaçınanlara gelince, bil ki Rabbin, affı bol olandır…” Allah’ın ayetleri yerine hurafelere, Allah’a güvenip sığınılacağı yerde, hurma dalına sığınılmayacağını bize öğreten Peygamber bunları niçin yapsın, yapar mı, Peygamberlik sıfatı buna müsaade eder mi? Bu ve benzeri soruları sormadan önüne ne gelse kabul eden bir Müslüman olmaması gerekir.
Mezarlardaki Müslüman’lar için, Peygamberimizin , Allah’tan, onlar adına af dilemesi ve rahmet okuması yeterlidir. 14/ İbrahim 41. “ Ey Rabbimiz amellerin hesap olunacağı gün beni, ana, babamı ve müminleri bağışla.” Bu ayete göre, Müslüman, Müslüman’a Allah’tan günahlarının affedilmesi için dua edecektir. Yalnız bu af dileme, hesabın görüleceği mahşer gününde olacaktır. Peygamber bu vahyi Müslümanlara tebliğ edecek ve dua ahrette olacak diyor, ama birileri bu vahye karşı, Peygambere yalan uydurarak, iftira edip, kabir azabı var dedirecek ve kabir’e hurma dalı koyduracak ve daldan yardım ve medet bekletecek. Fatiha suresinde ki 5, ayette, “ Rabbimiz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım ve medet bekleriz.” Ayetini, ne yapacağız, biz demi dal koyacağız?
Bir Müslüman’ın, Kuran’a ve sünnete uygun yapacağı dua, Müslüman’ın diğer bir Müslüman’a ölüsü ve dirisi için en güzel dua, Allah’tan affedilmeleri için yapılan duadır. Bu duayı hem Hz, İbrahim, hem de Hz, Peygamberin yaptığı dua budur. Hiç bir ayette kabir için dua yoktur, ama hesap günü ahret için vardır. Buradan şu sonucu çıkartabiliyoruz. Kabir azabıyla ilgili ne kadar hadis söylentisi varsa hiç birinin Kuran açısından değeri yoktur ve hepsi İslam dışı ve hurafedir. 11/ Hud 18. “ Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir…” yine 6/ Enam 93; 16/ Nahl 116. Ayetler gibi. Kuran, ahret hayatı ve dünya hayatı olarak açıklama yapıyor, ama üçüncü bir hayat olarak kabir hayatından bahsetmiyor. Şunu da aklımızdan çıkartmayalım ki, Allah’ın ayetleriyle, Hz Peygamberin hadisi eğer çelişip zıtlaşıyorsa, böyle hadis, hadis olmaz ve olamaz, Peygamber de böyle bir söz yani hadis söylemez.
Yine akıl edip düşünürsek, İnsanlık Adem ( a.s.) ile başladığına göre, kıyametin kopmasıyla da son bulacaktır. O zaman, milyonlarca yıl önce ölmüş ve kabir azabı çeken birini düşünelim, birde kıyametin kopacağı gün ölmüş birini düşünelim, birisi milyonlar sene azap çekerken, birisi bir gün ceza çekecek, bu Allah’ın adaletine uygun olur mu? Öyle akıl dışı hadis diye uydurmalar söyleniyor ki, mesela: “ Kabre konulan kimseyi yedi başlı bir yılanın sürekli ısırarak acı vereceği ve bu kıyamete kadar sürecek deniyor.” Haydi diyelim ki, üç beş gün olur, çünkü ceset bu günlerde çürümemiştir. Hatta halk arasında yaygın bir inanışa göre ölümün 50 veya 52 inci günü ceset çürürmüş ve et kemikten ayrılırmış rivayet bu. Ceset, ondan sonra çürüyor, çürüyen cesedin neresini yılan kıyamete kadar ısırıp zehirleyecektir.
Kabir azabına delil olarak gösterdikleri 40/ Mümin 46 “ Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de, Firavun ailesini azabın en çetinine sokun denilir.” Ayete, Kıyametin kopacağı gün derseniz yanlışa meydan verilmiş olunur. Hal bu ki, 40/ Mümin 46. “ Kıyametin koptuğu gün Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun denilir ve onlar sabah akşam ateşe sokulurlar.” Ayet, Firavunu kıyametin koptuğu gün, cehennemde, sabah ve akşam ateşe atın diyor. Kıyametten, önce atın demiyor, zaten Firavunun cesedi şu anda çürümemiş bir halde müzede duruyor. Kabirde olmayan Firavuna, nasıl kabir de sabah akşam ceza veriliyor.