KAYGI

Anksiyete ya da günlük konuşma dilinde çokça kullanılan diğer bir ismiyle “Kaygı” olarak da ifade edilen duygu hepimizin yakından şahit olduğu durumlardan biridir ve, psikopatolojide birçok ruh sağlığı sorunun temelinde görülmektedir. Fakat  “Kaygı”  herhangi psikolojik sorun yaşamayan bireylerde de önemli bir rol oynamaktadır. Her birey için zaman zaman kendini kaygılı hissetmek normal ve gerekli bir özelliktir. Aslında dozunda ve kararında bir kaygı düzeyi, her insanın yaşamı için muazzam bir itici kuvvet oluşturur. Kaygılarımız, bizi eyleme geçmeye sevk eder ve böylece yaşamsal döngü sağlıklı bir şekilde ilerler.

Kaygı bireyin denetiminden çıkarak, sürekli ve yoğun olarak hissedilir ve bireyin yaşamını olumsuz etkilerse, bir bozukluk olarak adlandırılır. Kaygı bozukluğu çeşitli şekillerde kendini göstermektedir. Çoğu insanda titreme, kalp çarpıntısı, baş ağrısı, göğüste sıkışma gibi somatik belirtilerle görülmekle birlikte, diğer yandan çok kötü şeyler olacakmış korkusu, dengeyi kaybetme korkusu, boğuluyormuş gibi olma duygusu, korkuya kapılma gibi sübjektif belirtilerle de kendini gösterebilir. Bunun yanı sıra Anksiyete yani, Kaygı bozuklukları, panik atak, fobiler (sosyal, özgül, agora), obsesif-kompulsif bozukluk ve stres bozuklukları olarak alt bölümlere ayrılır. Kaygının yaşanması bireyin içinde bulunduğu olumlu veya olumsuz yaşam koşullarına ve gelişimsel dönemlere göre değişebilir. Bireyin bir sınava hazırlanıyor olması, bir mesleğe adım atma, iş bulma, eş seçimi gibi birçok konu da bireyde kaygı uyandıran durumlardır. Ergenlik ve gençlik dönemi kaygının en üst düzeyde yaşandığı dönemler olarak bilinir. Üniversite döneminde gençlerin kaygılarında oldukça yüksek bir artış yaşanır, çünkü sosyal ve fiziksel değişiklikler yaşaması, duygusal, davranışsal, cinsel, ekonomik, akademik ve toplumsal çatışmalar yaşaması bu döneme denk gelir.

Bu gibi dönemlerde  kaygı yaşanması emosyonel, yani duygusal bir durumdur. Kaygı düzeyi duygularımızda ve hayatımızda önemli rol oynayan, günlük yaşantıda bizi harekete geçiren büyük bir ödül konumundayken, yüksek düzeylerde anksiyete yaşayan kişiler içinse, büyük bir işkencedir.

 

Her şeye rağmen anksiyete bozuklukları, çözümsüz rahatsızlıklar değildir. Bunun için: Öncelikle, kişi bu durumdan kurtulmayı hedeflemeli ve tedaviye kendi rızasıyla gelmelidir. Kişinin kendini tanıması oldukça önemli bir parametredir. Nelerin kendisinde kaygıya yol açtığını bilen bir insan, anksiyetenin de üstesinden kolaylıkla gelebilir.. Stresli ortamlardan uzak durmak, kendinde kaygı uyandıran unsurları belirlemek, ve buna göre hayatını şekillendirmek kişinin yaşadığı stresin azalmasında büyük rol oynar. Stresli yaşam  kaygı düzeyini doğrudan etkiler bu yüzden hayatı ve insanları olduğu gibi kabul etmek gerekir. Bazen savaşmanın, yenilgiden öte bir şey sağlamadığı bilinmelidir. Yeme alışkanlıkları ve uyuma saatlerinin düzenlenmesi, sağlıklı bir yaşam için kaygı düzeyinizi normalleştirecektir. Stresle başa çıkmada ve kaygı düzeyini en aza indirgemek için psikoterapiler çoğu zaman yeterli olmakla birlikte, ileri boyutta ilaç tedavileri gerekebilmektedir.

Sizinde bunun gibi şikayetleriniz varsa, kendinizle barışık olmaya ne dersiniz..?Eğer bu gibi durumlarla başa çıkamadığınızı düşünüyorsanız bir Uzmana danışmaya ne dersiniz ?

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.