KURAN KORUNMAYI DEĞİL ANLAŞILMAYI İSTER

Taakkul, Zihnin sebepler ve sonuçlar arasında bağ kurması ve derinliğine düşüncedir. Tefakkuh, Zihnin yoğun­laştığı konulardan çıkarttığı sonucu şimdiye ve burada ya taşıyıp fikir / ilim üretmesidir. Tefekkür, Zihnin deliller üzerinde yoğunlaşmasıdır. Tezekkür, tedebbür, taakkul ve tefakkuh’tan olu­şan dörtlü süreci içine alan düşünme faaliyetinin tümünü birden kapsayan şümullü düşünme faaliyetidir.

Kuran, muhataplarından akıllarını işe dahil etmelerini ister, 4/ Nisa 82 “Hala Kuran üzerinde gereği gibi düşünme­yecekler/ tedebbür etmeyecekler mi? “ Akıl ile Kuran’ı düşünmek ancak ge­reğince amel etmekle olur. Kuran’ın koyduğu sınırları kaldırıp sadece harflerini ezberlemekle veya, sadece harflerini anlamını okumadan tekrar etmekle ne Kuran okunmuş olur, ne de sevap alınmış olur. Onun için ben Kuran okuyorum ve hiç bir harfini ihmal etmiyorum, tecvitli okuyorum diye kendini avutmak, Kuran oku­mak değildir. Kuran’ın izleri ahlak ve davranış olarak Müslüman’ın ha­yatında yer alıp görülmedikçe Kuran okunmamış, sevap alınmamış, yaptığı bütün iş ve amelleri de boşa gitmiş­tir anlamı ortaya çıkar ve kendimizi avutmuş oluruz, zarar eden de bizler olmuş oluruz. Okumaktan amaç anla­maktır, uyarıcı olan Allah’ın davetini işitip anlamamak, Kuran tarafından, çobanın uyarısını sadece çığlık bağlık olarak algılayan koyun sürüsüne benze­tilmektedir. 2/ Bakara 171. Ayette böy­le açıklanıyor. Ne var ki aç ruhlara aç­lıklarını haber veren enzimler yoktur, fakat Allah’ın seçtiği elçiler ve onlarla gönderdiği vahyi aç ruhların önüne bir gök sofrası olarak sermiştir olay budur.

ALLAH HER ŞEYİN YA­RATICISIDIR.

Allah, her şeyin yaratıcısıdır, Allah, sadece yaratan değil, sürekli yeniden yaratandır ve her an yarattıklarına da müdahale edendir. İradeli varlıkları akıl ve vicdan ile de donattı. İnsanı hakkı batıldan, iyiyi kötüden, adale­ti zulümden, imanı küfürden, güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan ayıracak kabiliyette donattı. İrade verdiklerine, vahyi ile ve nebileri vasıtasıyla uyardı. İrade verdiği insanın iradesine de ilk önce Allah değer verdi. Onun için yaptıklarına mecbur değil, yaptıkların­dan sorumlu tuttu. Onun için hesap günü takdir etti ve hesap soracağını bildirip, iyiliklerine ödül, yaptığı kö­tülüklerine de ceza vereceğini bildir­di. Onun için, insana, hayata, ölüme, dünyaya ve ahrete anlam ve değer kattı. Vahyi ve nebileri ile doğru iman etmeyi, ataların yolundan değil, Al­lah’ın gösterdiği doğru yoldan gitmeyi öğretti.

1/ Fatiha 6. “ Bize doğru yolu göster”, 7. “ Kendilerine lütuf ve ikramda bu­lunduğun kimselerin yolunu, gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil.” 6/ Enam 90. “ İşte o peygam­berler, Allah’ın hidayet ( doğru yolu ) ettiği kimselerdir. Sen de onların yolu­na uy ve de ki: Ben buna (peygamber­lik görevime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu Kuran alemler için ancak bir öğüttür.” 47/ Muhammed 17. “ Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidayetlerini arttırır ve sakınmalarını sağlar.” Allah bu uyarı­dan sonra şöyle uyarıyor, 17/ İsra 13. “ Biz her insanın amelini/ kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” Yine 53/ Necm 39.” Şu bilinsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.” Yine, 74/ Müddessir 38.” Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir.” Bu Ayetlerle Allah’a güvenerek yatmayı değil, Allah’a güvenerek yapmayı öğ­retti.

#kemalyavuz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.