PEYGAMBER’LER DE YANILIRLAR
Peygamber, Farsça bir kelime olup, haberci, Allah’dan haber getiren anlamındadır. Kur’an’da Resül, nebi olarak geçer. Resül, nebi; Allah tarafından, kendisiyle insanlara haber gönderilen insandır. Peygamberler de yaptıklarından sorguya çekilecekler ve de yanılan, hata yapan insanlardır. Yanılmayan, masum, günahtan korunmuş kimseler olmayıp, kendi kendilerini günahtan koruyan, alıkoyan kimselerdir.
“Elbette kendilerine Peygamber gönderilen kimse-leri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz” (7/ Araf 6)
“De ki; ben size, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum, ben sadece bana vahyolu-nana uyarım. De ki: kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?” (6/Enam 50 – 11/ Hud 31)
– Hangi ayete bakılırsa bakılsın, rahatlıkla şu görülür ki, gerek diğer Peygamberler, gerek Hz. Muhammed (as) aynen diğer insanlar gibi birer insandırlar. İnsanların neye ihtiyacı varsa, peygamberlerin ve Hz. Muhammed’in de ihtiyacı vardır. Olağanüstü bir yaratık değillerdir. Kendilerine Allah tarafından vahy gönderilmiş, onlar da vahyin gereklerine uymuşlardır. Kur’an’ın ifadesi ile ilk teslim olanlardır. Peygamberler, insanları kendilerine değil, kendilerinin teslim oldukları Allah’ın emri vahye çağırmaktadırlar. Fakat ne yazıktır ki, peygamberler ve Hz. Muhammed’de bazılarının yaptıkları gibi, olağanüstülüğe itilerek, bir masal kahramanı haline getirilmek istenmiştir. Hz. Muhammed (as) hiç kimseden farkı bulunmadığını, Rabbi ona görev verdikten (peygamberlikten) sonra kendisinin yaralanmasına engel olamamış, bu yaralanmayı, kendisinin ve savaştaki arkadaşlarının tedbirsizliklerine bağlamıştır.
Kur’an’da belirtilmesine ve insan olarak bütün vasıfları taşıdığı ve öldüğü de bilinmesine rağmen nasıl olur da Mesih, Mehdi veya Hızır gibi şahısların ölmediğine inanılır. Böylesi inanışlar İslam da kesinlikle yoktur. İslam dışı inançlardan, İslam’a karışmış hurafelerdir. Kur’an’a ters düşen rivayetlere ve söylentilere itibar olunmaz.
“Ben Allah’ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki, ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım” (11/Hud 54)
“Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayandım, güvendim, bağlandım” (11/Hud 56)
Ayetlerde, peygamberlerin de sorguya çekileceği, gaybı bilmedikleri, melek olmadıkları, Allah’ın hazinelerine sahip olmadıkları, sadece kendilerine vahy olunan emirlere uydukları, insanların ortak koştukları, (bazı kişi ve nesneleri kutsayıp, onların hatırına Allah’ın iş yapması) gibi ortak koşmadıkları, sadece Allah’a dayanıp bağlandıkları açıklanırken; insanların bu ayetlerin zıttına peygamberleri ve Hz. Muhammed’i, çeşitli hurafe rivayetlerle günahsız, yanılmaz, gaybı bilen, tarikat ehli gibi Kur’an dışı inanışlara inanılması veya yönlendirilmesi, aklı olanlar için inanılacak ve uyulacak bir şey değildir. Peygamberler ve Hz. Peygamber yalnızca kendilerine gönderilen vahyler konusunda korunmuş ve masumdurlar, günahsızdırlar. Vahyler, doğrultusunda, Peygamber kendisini azabdan korumuştur. İşte onun için peygamberler, insanlara örnek olarak gösterilmiştir. İnsanların, peygamberleri insanüstü biri olarak görmeleri doğru değildir.
“De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana İlahınızın sadece bir ilah olduğu vahyolunuyor, artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç bir şeyi ortak koşmasın” (18/Kehf 110)“De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilahınızın bir tek ilah olduğu vahy olunuyor. Artık Allah’a yönelin ondan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!” (41/Fussilet 6) – Allah’a yönelme; iman, itaat, tevhid, ibadet ve ihlasla mümkündür. Aynı zamanda Şeytan’ın telkinlerine uymamak, Allah’ı bırakıp, başka dost (veli–evliya), uydurma şefaatçiler icat edilip, şefaat beklemek Kur’an açısından mümkün değildir. İnsanlara, neden insan cinsinden birini elçi olarak gönderdiğini de açıklayan Allah: Yeryüzünde gezip dolaşanlar şayet melekler olsa idiler, elbette biz onlara meleklerden birini elçi gönderirdik, buyurmasına rağmen insanlar, kendilerinden birinin yine kendilerine elçi olarak gönderilmesini, kuruntuları sonucu bir türlü kabul edememişlerdir. İnsanlar oldum olası, ilahi konularda meseleyi büyütmüşler, kuruntularını ve zihinlerinde ki vehimlerini katarak; hem Allah’ın indirdiğini hem de kendilerinden kattıklarını…