Tasavvuf 3

Bu  ve  benzeri  ayetler  hepimizin  elinde  bulunan  Kuran’da  mevcuttur.  Peki,  bu  ayetleri  ben  buluyorum,  anlıyorum da  onlar  neden  bulmamışlar?  İnsanların  şirk  koşanlarını,  münafık  olanlarını  ve  inkarcı  kafir  olanlarını,  Allah  cehennemde  cezalandıracağını,  çeşitli  ayetlerle  açıklamasına  rağmen,  Allah’ta  birleşme  iddiası  insanı  nereye  götürür  iyi  düşünelim.  Şöyle de  diye bilirler,  bunlar  iyi  olmayan  kullardır,  tamamda  Firavun’u  dahi  Vahdeti Vücut  konumuna  getirenler  iyi  kötü  ayırmasını  bile  yapmıyorlar ki.  Allah’ın  parçası  oluğunu  düşündükleri  iyi insanı  ele alalım ve  soralım. Allah uyumaz,  acıkmaz,  acı  çekmez,  hastalanmaz,  kimseye  muhtaç  olmaz,  doğmamış,  doğrulmamış,  doğurtmamış,  yanılmaz,  her şeyi  bilir,  günah  işlemesi  yok  ve bunun  gibi.  Ama  iyi  insanda olsa,  Salih,  alim,  ulema,  evliya,  veli  ve  cennetlikte  olsalar,  insanlar  yaratılmıştır.  İnsanlar uyurlar,  hastalanırlar,  acı  çekerler,  acıkırlar,  illaki  birilerine  muhtaçtırlar.  Mesela  en  azından  bir  gitmek  için  bir  araca  muhtaçtır,  bu  nasıl  Allahın  parçası  olur veya  Allah’la  bütünleşir,  ne  yazıktır ki,  bunlar  din  adı  altında  yapılıyor  ve  söyleniyor.

Tanrı  ile  insanın  ve  kainat  arasındaki  birlik  olduğunu  ilk  ileri  sürenler  Herakleites ile Parmenides’tir bu görüşü daha sonraki çağlar da Yunan Filozofu Eflatun  ve  Eflatunun  peşinden  giden  Platines  savunmuşlardır.  Muhammed,  Peygamber  olmadan  mağaraya  gidip  toplumun  cahilliğine  çare  aramak  için  mağaraya  gitmiş,  ancak  Peygamber  olduktan  sonra  ömründe  hicret  hariç  hiç  mağaraya,  yalnızlığa, inzivaya  çekilmemiştir.  Takvayı  insanların  arasında  yaşayarak hayatının  vasfı  haline  getirmiştir. İslam’da insan kullukta ilerledikçe  sakındığı  şeyler  çoğalır,  sakındığı  şeyler  çoğaldıkça da  kullukta  ilerlerken, Tasavvufta  mertebe  kat  ettikçe  mükellefiyetler  azalmakta,  hatta  bazen  tümüyle  kalkmaktadır.  Bayezidi  Bestami  “ Kendimi  tesbih  ederim,  benim  şanım  ne  yücedir.”  Derken  İbni Arabi “ Yaratılan,  yaratılmış  olandır,  ben  o  ve o  benim  diyebilmektedir.  Bunlar  abdal  tabakasına  girmeden  önce  nikahlanırlar,  artık  ona  bir  daha  dönmezler.  Zevceleri  ile  sohbetten  ve  çocuklarından  ayrılırlar,  bir daha zevceleri ve çocukları ile sohbet edemezler ki, bu onların malumu olsun. Onlar sünnete riayet etmede, nikah hususunda, mübalağa ederler. Hatta öyle ki, bir yabancı kimse evlerine geldiği zaman, bir gün veya bir hafta kalsın ve o hanımı ile nikahlanarak onun hakkını versin isterlerdi. Daha sonra o adam o kadını bıraksın ve kadın da onun kim olduğunu bilmesin. ( Nefahatül Üns, Molla Cami, bedir Yayınevi 1971 sayfa 42.)                  Bu nasıl bir  Tasavvuf  anlayışıdır, Tasavvuf  ayrı bir din,  İslam  ayrı  bir  dindir.

#kemalyavuz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.