TASAVVUF NEDİR ?

Bu ve benzeri ayetler hepimizin elinde bulunan
Kuran’da mevcuttur. Peki, bu ayetleri ben
buluyorum, anlıyorum da onlar neden bulmamışlar?
İnsanların şirk koşanlarını, münafık olanlarını
ve inkarcı kafir olanlarını, Allah cehennemde cezalandıracağını,
çeşitli ayetlerle açıklamasına rağmen,
Allah’ta birleşme iddiası insanı nereye götürür
iyi düşünelim. Şöyle de diye bilirler, bunlar
iyi olmayan kullardır, tamamda Firavun’u dahi
Vahdeti Vücut konumuna getirenler iyi kötü ayırmasını
bile yapmıyorlar ki. Allah’ın parçası oluğunu
düşündükleri iyi insanı ele alalım ve soralım.
Allah uyumaz, acıkmaz, acı çekmez, hastalanmaz,
kimseye muhtaç olmaz, doğmamış, doğrulmamış,
doğurtmamış, yanılmaz, her şeyi bilir, günah işlemesi
yok ve bunun gibi. Ama iyi insanda olsa,
Salih, alim, ulema, evliya, veli ve cennetlikte olsalar,
insanlar yaratılmıştır. İnsanlar uyurlar, hastalanırlar,
acı çekerler, acıkırlar, illaki birilerine
muhtaçtırlar. Mesela en azından bir gitmek için
bir araca muhtaçtır, bu nasıl Allahın parçası olur
veya Allah’la bütünleşir, ne yazıktır ki, bunlar din
adı altında yapılıyor ve söyleniyor.
Tanrı ile insanın ve kainat arasındaki birlik
olduğunu ilk ileri sürenler Herakleites ile Parmenides’tir
bu görüşü daha sonraki çağlar da Yunan
Filozofu Eflatun ve Eflatunun peşinden giden Platines
savunmuşlardır. Muhammed, Peygamber olmadan
mağaraya gidip toplumun cahilliğine çare
aramak için mağaraya gitmiş, ancak Peygamber
olduktan sonra ömründe hicret hariç hiç mağaraya,
yalnızlığa, inzivaya çekilmemiştir. Takvayı insanların
arasında yaşayarak hayatının vasfı haline
getirmiştir. İslam’da insan kullukta ilerledikçe sakındığı
şeyler çoğalır, sakındığı şeyler çoğaldıkça da
kullukta ilerlerken, Tasavvufta mertebe kat ettikçe
mükellefiyetler azalmakta, hatta bazen tümüyle
kalkmaktadır. Bayezidi Bestami “ Kendimi tesbih
ederim, benim şanım ne yücedir.” Derken İbni
Arabi “ Yaratılan, yaratılmış olandır, ben o ve o
benim diyebilmektedir. Bunlar abdal tabakasına
girmeden önce nikahlanırlar, artık ona bir daha
dönmezler. Zevceleri ile sohbetten ve çocuklarından
ayrılırlar, bir daha zevceleri ve çocukları
ile sohbet edemezler ki, bu onların malumu olsun.
Onlar sünnete riayet etmede, nikah hususunda,
mübalağa ederler. Hatta öyle ki, bir yabancı kimse
evlerine geldiği zaman, bir gün veya bir hafta kalsın
ve o hanımı ile nikahlanarak onun hakkını versin
isterlerdi. Daha sonra o adam o kadını bıraksın ve
kadın da onun kim olduğunu bilmesin. ( Nefahatül
Üns, Molla Cami, bedir Yayınevi 1971 sayfa 42.) Bu
nasıl bir Tasavvuf anlayışıdır, Tasavvuf ayrı bir din,
İslam ayrı bir dindir.

#kemalyavuz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.